Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HİÇ şüphesiz Allah Teâlâ’nın vermiş olduğu iman nimetinin vücut iklimimizde kendisini gösterdiği ilk alamet işitip itaat etmektir. Hemen akabinde Allah’ın (SAS) razı olduğu kişilerle beraber olabilmek gerekir. İşte bu noktadan diğer noktaya geçiş için insana lazım olan şey ise muhabbet ve ülfettir.

        Asr-ı Saadet’ten günümüze kadarki tarihi hadiselere baktığımızda kendisinden evvelki sâlih zümreye bağlı kalarak yapılmayan hiçbir ıslah ve faaliyet muvaffak olamamış, ya ebter olmuş ya da geride fitne bırakarak kaybolup gitmiştir. Eğer bunu tarihten anlamıyorsak en azından İslâmî ilimler perspektifinden bakarak anlayabiliriz.

        Birbirini takip eden ders halakası bulunmayan bir tefsir ilminden, senet zinciri olmayan bir hadis ilminden, silsilesi ve senedi bulunmayan bir kıraat ve tasavvuf ilminden bahsetmek mümkün değildir. Bu ilmî disiplin bize gösterir ki kendisinden evvelki yapılan hizmetleri yok kabul edenler; ne acayip fakat ne güzel bir hikmettir ki İslâm medeniyetinde asla muvaffak olamamışlardır. Evvelkileri yakıp yıkan, en evvelkilere değil, sadece kendinden bir evvelki hayır ehline bile yan gözle bakan fakat gene de âbâd ve ihya olan tek bir zümre çıkmamıştır. Tarihte bunun sayısız örnekleri mevcuttur.

        Hak yolunda zirve olmak ancak hakla, hakikatle, Hakk’ı tanıyanları tanımakla mümkündür. “Hak biziz” demekle bu iş olsaydı yüzyıllardır yaşanan felâketlerin hiçbiri yaşanmazdı.

        Evet, bu bir iddia olabilir fakat biz bu iddiayı tarihi ve İslâmî ilimler çerçevesindeki malumatla ispatlayabiliyoruz. Eğer insan manevi koku ve kalbî, ruhî zevk tadı alamıyorsa en azından fikrine ve yoluna tâbi olduğu kişilerin kendisinden evvelki zatlarla irtibatlarını sorgulasın. Eğer bu formül tatbik edilirse tahlil ve teşhis hemen kendisini gösterir.

        ‘GÜVENİLECEK KİMSE KALMADI’ DİYENLER ...

        Mevzunun daha iyi anlaşılması için bir açıklama daha ilave edeyim. “Toplumda güvenilecek hiç kimse kalmadı, ancak biz hakkı temsil ediyoruz” diyerek ortaya çıkanların; hakkın evvelce yok olduğuna, şimdi kendileriyle zuhûr ettiğine inandıklarından dolayı bâtıl bir davada oldukları aşikârdır.

        Sen niye yoruluyorsun ki kardeşim? Hak tamamen kaybolsaydı bu âlemin ipini bizzat Allah Teâlâ çekerdi. Yok, eğer sen Cenâb-ı Hakk’ın teyit ederek gönderdiği bir adamsan bu iş zaten senin ilânına kalmaz, bu hak ve hakikati bizzat Allah Teâlâ ilân ederdi. Sıkıntılardan ve zulümden kurtulacağım derken başka başka belaları başımıza sarmayalım.

        Derler ya, hekimden sorma çekenden sor diye... Gerçekten gönlünde hak muhabbeti olan bir insan Allah Teâlâ’nın sevdiği insanlara ülfet ve muhabbet eder vesselam.

        **************

        DOĞRU HABER ALMAK

        BİR Müslüman’ın hayatında “doğru haber almak” son derece önemli bir yer tutar. Bilginin doğruluğu, bilgi kaynağının doğruluğuyla da “doğru”dan alakalıdır. Kaynak doğru olmazsa bilgi yanlışlığa götürebilir. Doğru kaynak yanlış anlaşılırsa zaten kaynaktan uzaklaşılmış demektir ki bu durumda sağlam bir bilgiden bahsetmek mümkün değildir.

        Doğru kaynaktan bir yahut biricik herhangi bir şeyi doğru anlamak da insanı ihya edebilir. Kişi diğer bütün bildiklerini o hakikat ölçüsüne vurarak, kıyaslayarak yanlışı fark edebilir. Bir insan Fatiha’nın bir ayetini doğru anlamış olsa ihya olmaz mı? İhlas Sûresi’nin tamamını olmasa da sadece “Allahü’s-samed” ayetini yahut bu dört ayetten herhangi birini çok iyi anlamış olsa binlerce tehlikeden, cehennemî fiilden ve düşünceden kurtulmuş olmaz mı? Hakk’ı hakkıyla anlamak elbette mümkün değildir fakat Hakk’ın bize verdiği kabiliyet nispetinde ve idrakimiz seviyesinde hakkını teslim etme mecburiyetimiz vardır. Bu mecburiyet bizim felâh ve kurtuluşumuz içindir.

        Efendimiz’in (SAS) bir sünnet-i seniyyesini yani bir fiilini, bir emrini yahut bir hadis-i şerifini kendi kabiliyetimizi tamamen sarf ederek idrak edebilmek muhteşem bir hidayet vesilesidir. Mesele çok bilmek değildir. Hakk ve hakikate uygun anlamaktır. Bu da ancak Hakk’la olur, Hakk Teâlâ da bunun için sözü, fiili hak olan Resûl’ünü göndermiş, hakikate herkesi rahmetiyle davet etmiştir. Cenab-ı Hakk cümlemizi Efendimiz’e (SAS) tabi olan kullarından eylesin.

        **************

        MESNEVİ'DEN

        BİR âşık gelip ilâhî muhabbet ile bağlı olduğu dostunun kapısını çaldı. O Allah (CC) dostu içeriden, “Sen kimsin?” diye seslendi. Kapıyı çalan “Benim!” dedi.

        Allah (CC) dostu, “Senin gibi hamlar için içeri girme zamanı gelmiş değildir. Mânevî nimetlerin sofrasında senin gibilere yer yoktur. O sebepten şimdi git!” dedi.

        Ham olan kişi ayrılık ateşinden yanıp tutuştu. Efendimiz (SAS), “Bir kimse her şeyini hatta kendini Allah’a (CC) verirse Allah’ın gerçek bir kulu olur” buyurmuştur.

        Dost kapısından kovulan adam tam bir sene yollara düştü. İçerisinde bulunduğu ayrılık ateşi âşığı yaktı ve pişirdi. Tekrar aynı kapıya geldi ve bir müddet bekledi. Daha sonra kimsede korku ve tereddüt oluşturmayacak şekilde dikkatlice kapıyı çaldı.

        Efendisi içeriden seslendi:

        “Kapıyı çalan kimdir?”

        Âşık, “Ey gönlümü elimden almış olan! Kapıdaki sensin!” dedi. Allah (CC) dostu cevap verdi:

        “Mademki şimdi sen bensin, ey ben olan, benden olan içeri gel. Bu ev dardır, bu evde iki ben için yer yoktur. Benlik davasından geçtiysen gel buyur!”

        Fâni olan insan kendisini Bâkî olan varlığa teslim ederse o da bâkî olur vesselâm.

        Diğer Yazılar