Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KIYMETLİ dostlar! Devlet ve millet olarak bir süredir içinde bulunduğumuz durum; başımıza gelenlerle alakalı bakış açımızdaki bir sorunu tekrar gündeme getirdi. Edindiğim tecrübeyle söyleyebilirim ki maalesef içinde yaşadığımız toplumda, hadiselere popüler görüşlerin ışığında bakılmaktadır.

        İşte bunun için yaşadığımız ve merak ettiğimiz hadiseler ile inanç temellerimizi beraber mütalaa etmek çok isabetli olacaktır. Sizden ricam; lütfen iman, İslam ve hikmetle ilgili anlattıklarımız hakkında “Ya bu adam ne anlatıyor şimdi! Bunlar ağır mevzular” diyerek çabucak sıkılmayın.

        Şu an hayatınızda yaşadığınız problemlerin temelinde bir inanç eksikliği olduğunu unutmayın. Bir insan neyi kaybettiğini anlamadan içinde bulunduğu zararı anlayabilir mi? Sahip olduğu kıymeti bilmeyen, emanetini koruyabilir mi? Artık bu acelecilikten ve her şeyi biliyoruz edasından biraz uzaklaşalım.

        Gerek içte gerek dışta düşman ve hain olarak nitelediğiniz kişilere bakın!.. Senelerce hazırlık yapmadılar mı? Bugün bütün dünyanın başındaki belalara, musibetlere bakın. Elli sene, yetmiş sene, yüz senelik program ve projeler değil mi bunlar? Düşmanlar bile kendi kumpasları için bu kadar sabırla, iğneyle kuyu kazar gibi çalışıp, öğrenip, bilgi sahibi olup sonra bunları bize karşı kullanırken, bizdeki bu tembellik, bu acelecilik, odaklanamama, öğrenmeye tahammül edememe hastalığı asla meşru mazeretlerle izah edilemez. İletişim konuşmakla olmaz, birbirini dinlemekle başlar.

        CEMİYETLER MİLLETLERİ OLUŞTURUR

        İşte bu ihtiyaçlara binaen konuşuyor, sizlerle “Birlik’te Sohbet” etmeye gayret ediyoruz. Beğenip beğenmemek elbette insanın kendi seçimidir, ancak beğenen de beğenmeyen de daha iyisini ve güzelini ortaya koymalı. Daima iyilik çıtamızı yükseltmeye çalışmalıyız.

        Mesele onu bunu suçlamak değildir. İnsanlar şerde birleşirlerse örgüt ve çete; şiddette birleşirlerse eşkıya, terörist, anarşist olurlar. Ne yaptıklarını bilmeden her çekildikleri yere giderlerse sürü olurlar. Neticede, dünyada veya ahirette helâk olurlar.

        Küfürde, gaflette, günahta birbirine sadık olmak övünülecek vasıflardan değildir. Hakk adına birleşip başkalarını kâfir görmekse ayrı bir gaflet ve nifak alâmetidir. Kendinden başkasını hak görmemek, kendi sürüsünden başkasını kabul etmemek, medeniyet tarihimizde hep nifakın ve batıl hareketlerin en önemli alâmetlerinden olmuştur. Çünkü Hakk’ın rızasına uygun olarak vücuda gelmiş cemaatler, cemiyete dönüşür. Yani rızayı tahsil etmek için bir araya gelen diğer cemaatleri de içinde barındırır, onların dertleriyle, hüzün ve neşeleriyle ilgilenir, onlarla beraber olur. Cemiyetler de milletleri oluşturur.

        Millet; ırk ve kavim taassubuyla değil, hak ve hakikat olan inanç çerçevesinde, hür iradesiyle, başta özgürlük olmak üzere diğer bütün müesseselerini kendi kendine yeter bir hâle getirmiş, inançlı toplum demektir.

        Bu manada millet; ümmet-i Muhammed’in bayrağını taşıyan, muhterem hatta mukaddes topluluktur ki bu zümreye ihanet Allah (CC) ve Resûl’üne (SAS) ihanettir. Böyle bir millet içerisindeki fitne, çatışma ve ayrıştırma hareketlerinin hepsi Allah (CC) ve Resûl’ü (SAS) tarafından lânetlenmiştir. Bu sapkın düşüncelerden tövbe etmeden ölen bir kişi kâfir ile aynı muameleye tâbi tutulmuş ve zemmedilmiştir.

        Cenâb-ı Hakk cümlemizi bu nevi fitneden muhafaza eylesin! Bu ümmetin şerefi için şehit düşenleri, bu millet için gözyaşı dökenleri, dilleriyle, elleriyle, varlıklarıyla, mallarıyla, zikirleri ve dualarıyla selamete çıkmamız için gayret edenleri muhafaza eylesin! Habib-i edibi hürmetine bu ümmetin birlik ve beraberliği için gönül veren herkese ve hususiyle askerlerimize, emniyet mensuplarımıza, büyüğünden küçüğüne tüm halkımıza iki cihan saadeti nasip eylesin!

        ***********

        İŞGAL DÖNEMİ İSTANBUL’UNDAN BİR MANZARA

        ŞEYH Râşid Efendi Hazretleri civanmert bir zattır. Kendisi hamalların yük taşırken, mal tartarken kullandıkları ağır çeki taşlarını dik yokuşlardan tek başına çıkarırmış. Ağırlığı elli-altmış kilo olan bu taşların üstünde lehimli demir halkalar bulunurmuş. Hamallar bu halkaları sırığa geçirir, yüklerini dengelerlermiş.

        Râşid Efendi o çeki taşlarını görünce, “Hele şunları bir verin, talim yapayım, kollarım biraz hamladı” der, birini bir eline, diğerini öteki eline alır, ancak iki hamalın taşıyabildiği taşların ikisini birden tutar, yokuşu çıkarır, sonra da o taşları yokuşun başında bırakırmış. Hamallar “Şeyh Baba, ne olur taşıma, bak sonra biz oradan aşağı indiremiyoruz” diye yalvarırlarmış.

        Kendisiyle alâkalı bir kıssayı burada nakletmek istiyoruz. Birinci Dünya Harbi’nden sonra İstanbul’da başka ülkelerden askerler bulunmaktadır. Râşid Efendi bir gün trene binmiş, trenin kalkmasını beklemeye başlamış. Dışarıda başka ülke askerleri, başlarında da bir komutan bulunuyormuş.

        Pencereden dışarıya bakarken yabancı komutanın bizim Türk askerine bir tokat attığını görmüş. Komutan; yere serilen Türk askerine, omzundaki apoletleri gösterdikten sonra elini başına götürerek selâm işareti yapmış. “Görmüyor musun ben rütbeliyim, niye selâm vermeden geçiyorsun?” demek istiyormuş.

        Müslüman Türk askerine atılan bu tokadı gören Şeyh Râşid Efendi dişlerini gıcırdatmış. Yanında bulunanlara, “Bak şimdi ne yapacağım?” demiş ve trenden inmiş.

        Komutanın dikkatini çekmeden yanından geçmiş, sonra dönüp sırtına şöyle bir dokunmuş. Komutan döner dönmez Râşid Efendi ona olanca kuvvetiyle bir şamar atmış. Râşid Efendi’nin kuvvetli tokadıyla adam beş altı metre sıçramış, çuval gibi yerde yuvarlanıp toz toprak içinde kalmış. Feleğini şaşırmış bir halde, “Ne oluyor?” deyip de bir an kendine geldiğinde Râşid Efendi, “Ben bir din büyüğüyüm, sen bana nasıl selâm vermezsin”’ diye başındaki sarığı göstererek selâm işareti yapmış. Yabancı komutan şaşkınlıkla hazır ola geçmiş ve Raşid Efendi karşısında beş altı kere selâm verip durmuş, böylece de dersini almış.

        Diğer Yazılar