Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Venedik Film Festivali’nde Türkiye’yi temsil etme başarısını gösteren “Sivas” gösterime girdi. Genç yönetmen Kaan Müjdeci, terk edilen bir dövüş köpeğini sahiplenen 11 yaşındaki Aslan’ın öyküsünden etkileyici bir ilk film çıkarıyor

        DEMOKRASİ geleneğinin zayıflığı, güce tapınma, sürü psikolojisi gibi Türkiye’nin birçok sorununun kökeninde çocukların “yetiştirilme biçimi” olduğuna inanırım. Aile, okul, mahalle ya da köy... Çocuğun kişiliği, büyüdüğü ortamda şekillenir. Bir ülkenin geleceği bu ortamlarda belirlenir. Kaan Müjdeci’nin “Sivas”ını beğenmemin nedeni, bir çocuğun büyüme sürecindeki kırılma anlarını göstermesi, küçük ölçekte bir Türkiye panoraması çizmesi.

        ASLAN VİCDANININ SESİNİ DİNLİYOR

        Açılışta iki erkek çocuğun oyun için dövüşmesi, Aslan’ın saklambaç oynarken yalnız kalması; filmin ana meselesini en başından çiziyor. Aslan, şiddetin egemen olduğu bir dünyada tek başına yolunu bulmaya, korkularını yenerek büyümeye çalışan bir küçük erkek. Abisi ona başkalarıyla nasıl dövüşeceğini öğretiyor, babası evde herkese posta koyuyor vb. Aslan, erkekliğin genel geçer dili olan küfrü de çoktan öğrenmiş durumda.

        Aslan, kaybedenlere acınmayan, duyguların konuşulamadığı bir dünyada yaşadığını biliyor. Dövüş sonrası sahibi tarafından terk edilen köpeğe sahip çıkmasının ilk nedeni, ölüme terk ettiği yaşlı ata savurduğu taşın vicdan azabı. O atı ölüme terk etmiş olmak, duygu dünyasını altüst etmiş durumda ve yarasını köpeği sahiplenerek kapatmak istiyor. İkinci nedeni ise sevdiği kızın karşısına köpeği olan bir çocuk olarak çıkmak istemesi. Okuldaki piyeste prens rolünü alamamasının açığını kapatmak zorunda! Köpeğini dövüştürmesinin en önemli nedeni de sevdiği kızın “Dövüş köpeği değil mi, neden dövüştürmüyorsun?” demesi aslında. Kuşkusuz köpeğinin başarısı ona köyde özel bir statü verecek ama o yine de rahatsız. Onu bir film kahramanı yapan özelliği de zaten mahalle baskısına karşı vicdanının sesini duyabilmesi. “Sivas”, merhamet duygusu ile toplumdaki baskın erkeklik ideolojisi arasındaki bu çelişkiyi incelikle vurguluyor.

        Film boyunca görüntülerine güvenerek müzik kullanmayan Kaan Müjdeci, Aslan’ı sürekli hareket halinde bir kamerayla, uzak odaklı lenslerle yakından takip ediyor. Yüz ifadelerini geniş ekrana taşıyan bu yakın planlar, filme gerçekçi bir hava getiriyor. Doğan İzci de Aslan’ı sanki kamera yokmuş gibi, klişe tabirle adeta “yaşayarak” oynuyor. Öfkelenip dama çıktığı sahnede parmak ısırtan bir oyunculuk sergiliyor. Filmin en güzel kadrajlarından biri, Aslan’ın erkeklerle dolu odadaki sessiz hali. Bu sahnede kabul edildiği erkekler dünyasını duygusal olarak kabullenip kabullenmediği o kadar belirsiz ki... Aslan’ın içindeki çelişkileri, üzüntüleri yansıtan final de çok iyi.

        EN İYİ YERLİ İLK FİLMLERDEN BİRİ

        Köpeklerin hiçbir zarar görmediğini bilsek dahi ilk dövüş sahnesi bence biraz sert kaçmış. Ayrıca 1993’teki katliamdan hiç söz etmeyen bir filmin isminin Sivas olmasını eleştirenlere de hak veriyorum. Ama bunlar, “Sivas”ın senaryosu ve yönetmenliğiyle son yıllarda gördüğüm en iyi ilk filmlerden biri olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Çok yetenekli bir genç yönetmen ve 11 yaşında şahane bir oyuncu görmek istiyorsanız, bu filmi kaçırmayın.

        Filmin notu:7.5

        Diğer Yazılar