Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Engin Günaydın “İçimdeki Ses”te 42 yaşında hayatla baş edemeyip annesiyle yaşamaya karar veren dizi yazarı Selim’in öyküsünü anlatıyor. Günaydın’ın her zamanki başarılı performansıyla canlandırdığı Selim, akıllarda yer edecek bir karakter ama öykü çok iyi değil

        FİLMİN bir sahnesinde Sırrı Süreyya Önder’in oynadığı yapımcı karakteri, senaryo yazarı Selim’e (Engin Günaydın) “Bana ‘Recep İvedik’le ‘Vavien’ arasında, ‘Eyyvah Eyvah’ gibi bir proje getir” diyor. Aynı yapımcı “Vavien”i “Vivien”, Engin Günaydın’ı da Erol Günaydın diye hatırlıyor. Bu sahne, “Vavien” tarzında komedilerin pek ilgi görmediği bir ülkede yaşadığımızı vurgulamakla kalmıyor, Engin Günaydın’dan “Vavien kalitesi”nde film bekleyenleri de uyarıyor.

        Günaydın’ın filmin içine yerleştirdiği bu samimi itiraftan da anlaşılabileceği gibi “İçimdeki Ses”, daha geniş bir kitleyi hedeflediği için “Vavien”den daha aydınlık, renkli ve eğlenceli olmayı amaçlıyor. Dolayısıyla Günaydın, komik sahneleri peş peşe sıralayan bir senaryo ve iddiasız bir dramatik yapıyla geliyor karşımıza. Ama bu durum, öykünün bir meselesi ya da derdi olmadığı anlamına gelmiyor. Film boyunca sürekli iç sesini duyduğumuz Selim, olgunlaşma ve özgüven sorunları yaşayan, hâlâ anne şefkatine ihtiyaç duyan bir karakter. Alkol ve kilo sorunlarıyla baş etmeye çalıştığı, tüm umutlarını ve özgüvenini kaybettiği bir günde umre ziyaretinden yeni dönen annesine (Füsun Demirel) “Gel yanıma taşın” demesi dahi bence onu sinemamızın ilgiye değer kahramanlarından biri yapmaya yetiyor. Buna karşılık, yurtdışında büyümüş varlıklı aile kızı genç ve güzel Ayşıl’ın (Leyla Tuğutlu) ona âşık olması tam bir Yeşilçam klişesi. “İçimdeki Ses” de zaten parlak buluşların klişelerle harmanlandığı tuhaf bir film.

        42 yaşındaki Selim, onun kimlik bunalımı yaşayan “taklitçi” arkadaşları ve hâlâ oğluna çocuk muamelesi yapan annesi; bu ülkede her gün görebileceğimiz gerçek insanlar. Ayşıl ise masallardan çıkmış, inandırıcılıktan uzak bir karakter. Öte yandan, Ayşıl’ın bu melek halleri, Selim’e duyduğu aşk ve anne özlemiyle yaptıkları olmasa bir öyküden söz etmek de mümkün olmayacak. Dolayısıyla, gerçekçiliği boşverip ne demek istediğine bakmak gerekiyor. Ama orada da çok net şeylerden söz edemiyoruz. “İçimdeki Ses” öncelikle erkeklere ait bilinç dışı endişelerin ve korkuların filmi gibi görünüyor. Selim bir yandan “annesinin kısırlı, börekli kabul günü”ndeki kadın kalabalığının arasına geri dönmekten, bir yandan ise “takkeli, hırkalı ve tespihli babası”na dönüşmekten korkuyor. Ayşıl bu korkuları ortadan kaldıracağına, daha da büyütüyor; çünkü o da kendini sürpriz biçimde orta sınıf hayatına kaptırıp başka birine dönüşüyor. Bu noktada Ayşıl – Selim ilişkisinin nereye varacağı önem kazansa da, finalde sizi ne yazık ki parlak fikirler değil, yine klişeler bekliyor. Genç yönetmen Çağrı Bayrak’ın temiz, düzgün bir iş çıkardığı “İçimdeki Ses”, şüphesiz yerli komedilerin genel seviyesinin üstünde bir film. Selim’in “içindeki canavar”ın ortaya çıktığı sahne başta olmak üzere güldüğüm çok yer oldu. “Yılmaz Erdoğan’a benzeyen” bir karakteri canlandıran Ersin Korkut da harika. Ama tüm bunlar öykü ve senaryo olarak ortada yetersiz bir iş olduğu gerçeğini saklayamıyor.

        Filmin notu:6

        Diğer Yazılar