Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Korku filmi meraklıları vizyona girecek yeni filmleri beklerken biz de Avrupa sinemasının unutulmaz korku gerilim klasiklerini hatırladık. 1920’li yıllardan filmlerle başlayan liste ikibinli yıllara kadar uzanıyor

        Dr. Caligari’nin Kabini 1920

        Almanya (Das cabinet des Dr. Caligari) Yönetmen: Robert Wiene

        Korku gerilim sinemasının tarihinde bir mihenk taşı. Yönetmen Wiene, sinema tarihinin ilk seri katil filmlerinden birine imza atarken, gerçeklik algısını zorlayan set tasarımları, ışık ve gölge oyunlarıyla Alman dışavurumcu estetiğini başarıyla sinemaya yansıtıyor. Öykü seyirciyi ters köşeye yatıran sürpriz finaliyle dönemine göre devrimci bir nitelik taşıyor.

        Nosferatu 1922

        Almanya (Nosferatu, eine Symphonie des Grauens) Yönetmen: F. W. Murnau

        Avrupa’nın vampir geleneğine sahip çıktığı ilk filmlerden. Murnau, 1920’li yıllar için yenilikçi ve özgün bir anlatımla korku – gerilim sinemasının normlarını inşa ediyor; kendisinden sonra defalarca kullanılacak buluşlara imza atıyor. Kont Orlok’ta Max Schreck hâlâ korkutucu. Nosferatu’nun gün ışığında kaybolup gitmesiyle noktalanan final sekansı ise şahane.

        Şeytan Ruhlu İnsanlar 1955

        Fransa (Les diaboliques) Yönetmen: Henri-Georges Clouzot

        Pierre Boileau ve Thomas Narcejac’ın romanından uyarlanan film, zalim bir yatılı okul müdürünün (Paul Meurisse) karısı (Vera Clouzot) ve metresi (Simone Signoret) tarafından öldürülmesini anlatır. İki kadın kendilerine çok kötü davranan adamı banyo küvetinde boğar ve cesedini kullanılmayan havuza atarlar. Cesedin kaybolmasıyla tuhaf şeyler olmaya başlar... Clouzot, Hitchcock’a taş çıkartan bir gerilim çekmenin ötesinde “Sapık” filmine de ilham veriyor.

        Kadın Katili 1960

        İngiltere (Peeping Tom) Yönetmen: Michael Powell

        Kurbanlarını öldürürken onları filme alan bir röntgencinin cinayetlerini konu alan film, gösterime girdiğinde bazı eleştirmenler ve seyirciler tarafından lanetlenmişti. Senaryosunu Leo Marks’ın yazdığı filmde usta yönetmen Powell, sinemanın röntgencilikle olan akrabalığının altını çiziyor; Hitchcock’un “Arka Pencere”de kibarca yaptığını daha sert, gerçekçi ve karanlık bir üslupla karşımıza getiriyor. Çağdaş korku gerilim sinemasını derinden etkileyen başyapıtlardan biri.

        Tiksinti 1965

        İngiltere (Repulsion) Yönetmen: Roman Polanski

        Polanski’nin senaryosunu Gerard Brach’la yazdığı film, kız kardeşiyle birlikte Londra’da yaşayan Belçikalı manikürcü Carol’ın hikâyesini anlatır. Catherine Deneuve’ün oynadığı Carol, kardeşinin gitmesiyle apartman dairesinde tek başına kalır ve geçmişindeki ağır travmalardan kaynaklanan sorunlar yaşamaya başlar. Film bize onun hayallerini, kâbuslarını yansıtırken gerçeklikle aramızdaki bağları da koparır. Gerçekliği psikolojik sorunları olan bir ana karakterin gözünden sunmasıyla birçok filme esin kaynağı olmuş bir başyapıt...

        Karanlığın Gölgesi 1973

        İngiltere (Don’t Look Now) Yönetmen: Nicolas Roeg

        Daphne Du Maurier’nin romanından uyarlanan film, İngiltere’deki evlerinin önünde suda boğulan kızlarının acısıyla baş etmeye çalışan Laura ve John Baxter’ın öyküsünü anlatıyor. İş nedeniyle bir süreliğine Venedik’e yerleşen çift, medyum bir kadınla tanışır. John Baxter hayal mi gerçek mi olduğunu anlayamadığı gizemli olaylar yaşamaya başlar ve kızının hayalinin peşine düşer. Venedik’in tenha semtlerinde, gri bir kış ışığı altında çekilen etkileyici bir gerilim.

        Suspiria 1977

        İtalya. Yönetmen: Dario Argento

        Almanya’daki bir bale okuluna kaydını yaptıran Amerikalı öğrenci Suzy geldiği geceden itibaren tuhaf olaylara şahit olur. Bu arada, ölümlerin ardı arkası kesilmez. Suzy araştırdıkça okulun geçmişindeki uğursuz olayları keşfeder... Öyküsünden ziyade görüntüleri, müziği ve atmosferiyle seyirciyi kuşatan film, gösterime girdiği yıllarda özellikle ses sistemi ve özel renklendirilmiş Techhicolor görüntüleriyle sinema salonlarında seyirciye korku dolu dakikalar yaşatmıştı.

        Possession 1981

        Fransa. Yönetmen: Andrzej Zulawski

        Uluslararası bir casus olan Mark (Sam Neill) karısı Anna (Isabelle Adjani) ile Berlin’de yaşar. Bir iş gezisi sonrası eve döndüğünde Anna boşanmak istediğini söyler ve nedenini açıklamaz. Ama hayatında başka bir erkeğin olmadığını söyler. Mark, artık tanıyamaz hale geldiği Anna’nın tuhaf davranışları nedeniyle olayın peşini bırakmaz ve karısının şehirde gittiği bir apartman dairesinin varlığını öğrenir... Gelmiş geçmiş en karanlık, tuhaf ve ürpertici filmlerden biri. Adjani’nin Cannes’da ödül alan performansı da unutulur gibi değil.

        Ölümcül Oyunlar 1997

        Avusturya (Funny Games) Yönetmen: Michael Haneke

        Kibar ve düzgün görünümlü iki genç erkek, tatildeki bir aileyi rehin alır. İstedikleri tek şey, baba, anne ve oğluna hiç durmaksızın işkence etmektir... Sadece fiziksel acı vermenin ötesinde onların kişiliklerini ezer ve sınırlarını zorlarlar. Hayatta kalmayı ve bir şekilde kurtulmayı umut eden aile, onların isteklerine çaresizce boyun eğer. Haneke’nin asıl amacı, Amerikan filmlerinde olduğu gibi kötülerin yenilmesini bekleyen seyircilerin beklentileriyle oynamak ve onları rahatsız etmektir. Dayanılması güç, seyri zor bir film.

        Gir Kanıma 2008

        İsveç (Lat den rätte komma in) Yönetmen: Tomas Alfredson

        Sarışın İskandinavların arasında ufak tefek esmer bir kız... Eli, yaşamak için kanla beslenmek zorunda olan bir vampir. Sonsuz bir ergenlik çağına mahkûm ve ona eşlik eden yetişkin erkekle birlikte sürekli yer değiştirmek zorunda. Mutsuz ve yalnız Oskar’a ilk karşılaşmalarında “Arkadaş olamayız” diyor ama aralarındaki sevgi giderek derinleşiyor. Stockholm banliyösünün renksiz ve donuk ortamında geçen bu gerilim filmi, hüzünlü bir aşk öyküsü de anlatıyor.

        Diğer Yazılar