Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        O “kulaklıklı adam” gelene kadar her şey yolundaydı...

        Tören boyunca Trump’ın politikaları, sıkıcı konuşmalar ve sloganlarla değil, incelikle eleştirilmişti. Sinemanın farklı kültürleri birleştirici gücüne yapılan vurgu önemliydi. Aday belgesellerin çoğu göçmenler, mülteciler ve ırk ayrımcılığı üzerineydi. İranlı yönetmen Asgar Ferhadi’nin metni şahaneydi. Konulu kısa filmlerin tümü Avrupa’dan geliyordu. Akademi, Trump’ın aksine dünyaya açılıyordu. Sunucu Jimmy Kimmel, rahat ve eğlendiriciydi. “Kulaklıklı adam” sahnedeki grubun arkasında belirdiğinde, en iyi film ödülünü kazandığını sanan “Âşıklar Şehri” ekibinin teşekkür konuşmaları sürüyordu. Kameralar bir süre o adamı görmemeye çalıştı. Yanından geçip konuştuğu herkesin yüzü asılıyordu. Özellikle de Emma Stone’un hali görmeye değerdi. Ve sonra “Âşıklar Şehri”nin yapımcısı sahnenin tam ortasına gelerek “Bu bir şaka değil” dedi. “Ay Işığı”nın kazandığını açıkladı... Kamera “Moonlight” yazılı karta yaklaştığında gecenin seyri değişmişti. Salondaki, ekran başındaki herkes tarihi bir hataya şahit olmuştu. Şok tam olarak geçmeden Warren Beatty hatanın kendisinde olmadığını söyledi. Çekim tekrar izlendiğinde Faye Dunaway’in Beatty’nin kendisine uzattığı karta bakıp “La La Land” dediği görüldü... Şu halde suç Dunaway’de miydi? Hayır. “Jimmy Kimmel” hemen sorumluluğu üstlendi, “Hata bende” dedi. Sosyal medyada “Trump’ın ahı tuttu” diyenler kadar her şeyin bir Trump komplosu olduğunu öne sürenler dahi çıktı. Sonra Pricewaterhouse Coopers bir açıklamayla “Sorumluluk bizde, yanlış zarfı verdik” dedi. Ama hâlâ bazı tutarsızlıklar vardı. Sonuçta gecenin havası kaçmış, Oscar’ın itibarı sarsılmış ve Trump hiçbir şey yapmayarak Hollywood’a karşı bir zafer kazanmıştı...

        Peki ama asıl önemli olan “Ay Işığı”nın zaferi değil mi? Bence hiçbir şey bu gerçeği gölgelememeli. Adayların arasındaki en düşük bütçeli ve en az seyirciye ulaşan film, Oscar kazandı. Bu tür filmler daha önce de aday olur ama senaryo ve oyunculuk Oscar’larından ileriye gidemezlerdi. Akademi bu kez sadece Afrika kökenli Amerikalı sinemacılara ve onların anlattığı hikâyelere değil, alternatif denemelere de kapısını sonuna kadar açmış oldu. Akademi, için nerdeyse devrim niteliğindeydi karar. Geçtiğimiz yıl siyahi oyunculara tek adaylık dahi vermeyen “beyaz, erkek, yaşlı ve tutucu” olmakla suçlanan kurum, bir yıl içinde yeni üyelerin de katılımıyla genç bir yönetmenin homofobiye, ayrımcılığa meydan okuyan filmini taçlandırıyordu... Uyuşturucu batağına saplanmış yoksul mahallelerdeki eşcinsel bir gencin büyüme öyküsünü anlatan film, o niyetle çekilmiş olmasa dahi Trump’ın ırkçı politikalarının tam karşısında konumlanıyordu. Akademi’nin “Ay Işığı” seferberliğinde, Trump’a karşı dayanışma duygusunun büyük bir payı olduğunu kim inkâr edebilir ki?

        Gaf şimdiden eğlenceli bir popüler kültür olayı haline geldi. “Ay Işığı”nın başarısı ise kuşkusuz daha derin bir iz bırakacak.

        Diğer Yazılar