Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İki Amerikalı asker, ıssız arazide Iraklı bir keskin nişancının tuzağına düşer ve kurtulmak için ellerinden geleni yaparlar... Doug Liman’ın yönettiği, “Sniper: Duvar” (The Wall) sürükleyici bir gerilim olsa da tek yanlı bakış açısıyla rahatsız edici

        Dwain Worrell’in yazdığı “Sniper: Duvar” (The Wall), tek mekânda, üç karakter arasında geçen bir savaş gerilim filmi... Irak Savaşı’nın bitmek üzere olduğu günlerde boru hattına yapılan bir saldırı sonrasında bölgeye yönlendirilen iki Amerikalı asker, Iraklı keskin bir nişancı tarafından tuzağa düşürülür. Yüzünü film boyunca hiç görmediğimiz nişancının (Laith Nakli) amacı sadece öldürmek değil, psikolojik işkence çektirmek, iki askerle kedinin fareyle oynadığı gibi oynamaktır... Nişancının telsiz üzerinden iletişim kurduğu Isaac (Aaron Taylor-Johnson), biraz ileride yerde yatan arkadaşı Matthews’i (John Cena) korumak, hayatta kalmak ve tuzaktan kurtulup nişancıyı haklamak için elinden gelen her şeyi yapar... Ama karşısındaki kişi ondan hep bir adım öndedir.

        SÜRÜKLEYİCİ BİR GERİLİM

        “Sniper: Duvar”, Isaac’in nişancıdan kurtulup kurtulamayacağı sorusu üzerinden ilerleyen sürükleyici bir gerilim. Doug Liman’ın anlatım açısından yönetmen olarak iyi bir iş çıkardığı, Aaron Taylor-Johnson’ın oyuncu olarak üstüne düşeni yaptığı kesin. Olaylar tümüyle Amerikan askerlerinin cephesinden anlatılıyor ve Isaac ile tam bir özdeşleşme yaşıyoruz. Nişancı da eyleminin nedenlerini açıklamaktan, zehir gibi bir dille ABD’yi eleştirmekten geri durmuyor. İngiliz edebiyatını ve Batı kültürünü askerlerden çok daha iyi bilen nişancı, vatansever ve öfkeli bir Iraklı olarak geliyor karşımıza. Dolayısıyla, film belki milliyetçi ve militarist söylemlerden uzak durmayı başarıyor ama Amerikan bakış açısından anlatılan bir öykünün düşebileceği tuzaklardan kurtulamıyor. Böylesi entelektüel bir nişancının, masum, iyi niyetli Amerikan askerleri karşısındaki merhametsizliği, soğukkanlı acımasızlığı bir noktadan sonra rahatsız edici oluyor ve bu tek yanlı bakış açısı filme zarar veriyor.

        Filmin Notu: 6

        KASABADA BÜYÜMEK

        “GENÇ - LİK Başımda Duman” (Hjartasteinn), dedikodunun ışık hızında yayıldığı küçük bir İzlanda balıkçı kasabasında geçiyor... Thor ve Kristian, herkesin birbirine acımasız davrandığı ergen erkeklerin arasında arkadaşlıklarıyla ayakta dururlar. Thor, babasız büyür. Kristian ise baba şiddetiyle... Hâlâ çocuk gibi görünmekten rahatsızlık duyan Thor, bir kızla ilk ilişkisini yaşamaya başlarken, eşcinsel eğilimleri olan Kristian için her şey daha da kötüye gider...

        İNANDIRICI BİR OLAY ÖRGÜSÜ

        Gudmundur A. Gudmundsson’un yazıp yönettiği film, ergenlik sancılarının küçük bir kasabada ne kadar derin ve sarsıcı yaşanabileceğini yalın bir sinemayla anlatıyor. Filmdeki genç karakterlerin yalnızlığını, yetişkinlerin kırılganlığını ve çıkışsızlığını samimi bir tavırla dile getiren üzücü bir film bu.... Benzer bir kasabada büyüyen yönetmen Gudmundsson, sahici karakterler ve inandırıcı bir olay örgüsüyle geliyor karşımıza.

        KALBE DOKUNMAYI BAŞARIYOR

        Ama her şeyin tahmin edilebilir oluşu ve Kristian’ın hızla kurban haline gelişi galiba filmin aleyhine işliyor. Baştan sona “Şimdi çok kötü bir şey olacak” duygusu veren kasvetli bir yanı da var filmin. Ayrıca seyri zor ve temposu ağır. Bütün öyküyü kontrol eden temel bir fikrin eksikliği de hissediliyor ama sonuçta insanın kalbine dokunmasını başarıyor ki bu filmlerde açıkçası her zaman yaşadığımız bir şey değil...

        Filmin Notu: 7

        Diğer Yazılar