Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Labirent” serisinin üçüncü filmi “Labirent: Son İsyan” (Maze Runner: The Death Cure) gösterime girdi. Dylan O’Brien ve Kaya Scodelario’nun rol aldığı film, gençlere yönelik gösterişli bir aksiyon sineması örneği...

        2014’te seyrettiğimiz ilk film, geçmişlerini hatırlamayan bir grup gencin bırakıldıkları labirentten kurtulmalarını anlatıyordu. Thomas’ın (Dylan O’Brien) önderliğindeki gençler ikinci filmde, kendilerini kıyamet sonrası, zombilerin dolaştığı kaotik bir dünyada buluyor ve önemli bir seçimle karşı karşıya geliyorlardı. Ya onları labirente gönderen WCKD (İsyan) adlı örgütleçalışmayı sürdürecekler ya da kaçacaklardı... Teresa (Kaya Scodelario) insanlığın geleceğini kurtarmak, salgın hastalıkları önlemek adına WCKD ile uzlaşırken, özgürlüğünden vazgeçmeyen Thomas kaçmaya karar veriyordu.

        Üçüncü film, Thomas’la direnişçilerin esirleri taşıyan WCKD trenine saldırdıkları bir aksiyon sahnesiyle açılıyor. Saldırıda hedefine ulaşmayan Thomas, Minho’yu kurtarmak için arkadaşlarıyla birlikte bu kez WCKD’nin duvarlarla çevrili şehrine girmeye karar veriyor.

        İlk film, sembollerle dolu bir büyüme öyküsü anlatırken ikinci film, distopik bir macera ve kahramanlık öyküsüne odaklanıyordu. Üçüncü filmde de durum değişmiyor. Thomas delice cesareti, asla pes etmemesi ve arkadaşları için özveride sınır tanımamasıyla tipik bir Amerikan kahramanı olarak geliyor karşımıza. Sadece o değil, tüm gençler film boyunca adeta fedakârlık yarışı yapıyor. Burada ilginç olan, dünyayı değil, birbirlerini kurtarmayı amaçlamaları...

        DOYURUCU VE GÖRKEMLİ

        Kaldı ki, “dünyayı kurtarmak” WCKD’nin misyonu olarak zorbalığın, ayrımcılığın ve otoriter iktidarın mazereti haline gelmiş durumda. WCKD, gençlerden sorgusuz bir itaat içinde bedenlerini ve zihinlerini teslim etmelerini istiyor. Teresa, dünyayı bilimle kurtarmaya uğraşırken, Thomas arkadaşları ve kendisinin özgürlüğü için savaşıyor. Ancak filmin Teresa ile Thomas arasındaki çelişkiler dahil tüm bu temaları iyi işleyebildiğini söylemek mümkün değil. Hareket, gerilim, tahribat, kahramanlık ve duygusallık her şeyin önüne geçiyor.

        Wes Ball’un yönettiği “Labirent: Son İsyan” serinin aksiyon açısından en doyurucu ve görkemli filmi. Tempolu bir akışı olmasına rağmen süresinin gereksizce uzun tutulduğu söylenebilir. Özellikle şehirde kaos ve yıkımın sürdüğü son mücadele gereksizce uzuyor. İlk iki filmi sevenlere önerilir...

        Filmin notu: 6

        *****************

        Pilav üstü şiddet

        Eski Yeşilçam komedileri gibi oynak bir müzik eşliğinde açılan “Ölümlü Dünya”, ilk bölümün sonunda seyirciyi ters köşeye yatırarak şok yaratıyor. Sürprizi bozmamak için esnaf lokantası işleten Mermer Ailesi’nin şiddet dolu, kanlı bir can pazarının orta yerine düştüğünü söylemekle yetinelim. “Ölümlü Dünya”nın kesinlikle gerçekçi bir hikâyesi yok. Yazarların kafalarına göre takılıp “uçtukları” kesin. Senaryo, olay akışı, öykü, bunların hepsi bahane... Maksat, eksantrik karakterler ve durumlar üzerinden seyirciyi güldürmek, eğlendirmek. Komedi, hikâye üzerinden değil, doğaçlama tadı veren diyaloglar ve oyuncuların yetenekleri üzerinden şekilleniyor. Kimisi çok konuşarak, kimisi susarak güldürüyor. Kimisi çok sade oynuyor, kimisi abartıyor.

        Ali Atay yönetmen olarak Batı usulü suç komedisi ya da kara komediden esinlense de orijinal ve yerli bir işe imza atıyor. Ama orijinalliğin kaliteyi yukarı çektiği söylenemez. Filmin dişe dokunur bir teması, meselesi yok. Atay’ın 2015’teki “Limonata”dan sonra böylesi hafif bir film çekmesi şaşırtıcı... Mizah anlayışı da herkese uyacak cinsten değil. Bazı sahnelerde çok güldüm ama birçok komik durumun zorlama diyaloglarla gereğinden fazla uzatıldığını da düşündüm. Farklı bir yerli komedi seyretmek isteyenlere önerilir.

        Filmin notu: 5.5

        Diğer Yazılar