Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Umarız sonfilmi söylediğigibi “PhantomThread”olmaz... İlerideyenidensinemayadöner veunutulmazkarakterleriyle

        karşımızaçıkmayadevam eder.“PhantomThread”ingösterimegirdiği haftaİngiliz aktörDaniel DayLewis’inen iyi 10 performansınıhatırladık.

        Phantom Thread 2017 Yönetmen: Paul Thomas Anderson

        Oyunculuk, film yönetmeni için senaryonun ötesine geçen, söylenilmeyenleri açığa çıkarmaya yarayan bir anlatım enstrümanıysa eğer, Day-Lewis kuşkusuz dünyanın en iyilerinden biri. Usta aktör, prensesleri giydiren Londralı terzi Reynolds Woodcoock rolünde yine mükemmel bir iş çıkarıyor. Karakterin kibrinin içine gizlediği o çocuksu kırılganlığı ve anne hasretini incelikle anlatıyor.

        Lincoln 2012 Yönetmen: Steven Spielberg

        ABD Başkanı Lincoln’ün, İç Savaş’ın son döneminde, köleliği yasaklayan anayasa değişikliğini 1865’te Temsilciler Meclisi’nden geçirmesinin öyküsü... Filmde Lincoln, kendini ülkesine adamış, mutsuz ve erkenden çökmüş bir adam. Cepheye çektiği bir telgrafı son anda değiştirdiği sahne, yaşadığı çelişkileri çok iyi özetliyor. Lincoln idealleri, politikanın gerçekleri ve savaşın vicdani yükü arasında kalmış bir lider. Lincoln’ü bedeni ve ruhuyla derinden kavrayan Day-Lewis, harikalar yaratıyor.

        Kan Dökülecek 2007 (There Will Be Blood) Yönetmen: Paul Thomas Anderson

        Upton Sinclair’in romanından uyarlanan film, 20’nci yüzyıl başlarında ABD’de geçer. Anderson’un filmde “Amerikan ruhu”nun özündeki şiddeti ve sertliği incelediği söylenebilir. Eski bir madenci olan ve zengin petrol yatakları arayan Daniel Plainview, amacına ulaşmak için her tür kötülüğü yapabilecek biridir. DayLewis, sinema tarihinin en unutulmaz antikahramanlarından Plainview’in içindeki iktidar ve para hırsını, ürpertici bir hale getiriyor.

        New York Çeteleri 2002 (Gangs of New York) Yönetmen: Martin Scorsese

        1863 yılında, New York’un bir bölümü çetelerin denetimindedir. Gündüz gözüyle, herkesin önünde devlet görevlilerini dahi öldürmekten çekinmeyen Kasap Bill, başta İrlandalılar olmak üzere göçmenlere savaş açmıştır... Babası Bill tarafından öldürülen Amsterdam, yasaların işlemediği şehirde intikam almak için harekete geçer... DayLewis, Kasap Bill’i canlandırdığı filmde yine hayranlık uyandırıcı bir portre çiziyor ve öyküye derinlik katıyor.

        Babam İçin 1993 (In the Name of the Father) Yönetmen: Jim Sheridan

        Londra’da çok kişinin ölümüyle sonuçlanan patlamanın ardından polis, ufak tefek hırsızlıklar dışında suç işlememiş Belfastlı Gerry Conlon’u IRA militanı olduğu şüphesiyle yakalar. İşkence altında işlemediği suçu itiraf etmek zorunda kalan Conlon, müebbete mahkûm olur. Ancak babası bir avukatın yardımıyla hukuk mücadelesi başlatır. Adaletsizliğe karşı savaşı anlatan bu duygusal filmde DayLewis hapiste olgunlaşan Gerry ile kalbimizi fethediyor.

        Masumiyet Yaşı 1993 (The Age of Innocence) Yönetmen: Martin Scorsese

        Edith Wharton’un romanından uyarlanan film, 19. yüzyıl New York’unda geçen bir “yüksek sosyete hikâyesi”... Geç- tiği dönemi hayranlık uyandıran tutkulu bir özenle anlatan filmde Day-Lewis, varlıklı bir ailenin oğlu olan Newland Archer’ı canlandırıyor. Archer nişanlısının kuzeni Olenska’ya âşık olunca duygusal hayatı sarsılıyor. Scorsese’nin, bir Visconti filmi tadında çektiği bu yasak aşk hikâyesinde Day-Lewis üstüne düşeni yine fazlasıyla yapıyor.

        Son Mohikan 1992 (The Last of The Mohicans) Yönetmen: Michael Mann

        1757 yılında, Amerika’nın doğusunda Fransızlar ve yerliler arasında çıkan savaş sırasında geçen filmde, Day-Lewis, Mohikan kabilesinin şefinin evlatlık beyaz oğlu Hawkeye’ı canlandırıyor... Babası ve kardeşiyle bir İngiliz albayının kaçırılan iki kızını kurtaran Hawkeye, taraf olmak istemediği bir savaşın ortasında kızların güvenliğini sağlamak için büyük bir maceraya atılır... Day-Lewis’in aksiyon – macera türündeki yegâne filmi.

        Sol Ayağım 1989 (My Left Foot) Yönetmen: Jim Sheridan

        Doğuştan gelen beyin hastalığı nedeniyle sadece sol ayağını kullanabilen Christy Brown’ın gerçek hayat hikâyesi... Dublinli yoksul ve kalabalık bir ailenin çocuğu olan Brown, annesinin desteğiyle sol ayağıyla yazmaya, çizmeye başlar... Bir mucizenin öyküsünü anlatan filmde, Day-Lewis’in oyunculuğunu kelimelerle anlatmak zor. Görülmesi, tanık olunması gereken müthiş bir performans... Meslek hayatının ilk Oscar’ını bu filmle almıştı.

        Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği 1988 (The Unbearable Lightness of Being) Yönetmen: Philip Kaufman

        Çek yazar Milan Kundera’nın aşk, cinsellik, sorumluluk, bağlılık ve varoluş gibi temalardan hareket eden romanı, insanların özgür olmadığı, totaliter rejimle yönetilen bir ülkeden manzaralar sunar. Kundera, romanın ana karakteri Tomas’ın zihninde geçenleri ustaca anlatır. Film, bunları yakalamaktan uzak kalsa da DayLewis, Tomas’a getirdiği duyarlı yorumla uyarlamanın zaaflarını en aza indirger.

        Benim Güzel Çamaşırhanem 1985 (My Beautiful Laundrette) Yönetmen: Stephen Frears

        Hanif Kureishi’nin senaryosu, amcasının desteğiyle çamaşırhane işletmeye başlayan Pakistanlı Ömer’in hikâyesini anlatırken dönemin Londra’sından sosyolojik kesitler aktarır. Öyküden ziyade karakter incelemelerinin öne çıktığı filmde DayLewis, Ömer’in punk arkadaşı Johnny’yi canlandırır. Day-Lewis’i “Manzaralı Oda”da seyredenler onu bu filmde tanımakta zorluk çekmiş, tanıyanlar ise hayran kalmışlardı.

        Diğer Yazılar