Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Süper kahraman filmleri, son 10 yılın gişede en başarılı türü... Stüdyolar yeni, özgün fikirler bulmaktansa seyircilerin tanıdığı süper kahramanlara yatırım yapmayı tercih ediyor ve bu durum özellikle sinema endüstrisinin geleceğine dair ciddi kaygılar uyandırıyor, tartışmalar yaratıyor... Tüm bu tartışmaların ötesinde, son 10 yılda birçok iyi süper kahraman filmi yapıldığı kesin... 2010'lu yılların değerlendirmesine süper kahraman filmleriyle devam ediyorum. İşte bana göre 2010'lu yılların en iyi 15 süper kahraman filmi...

        Kick-Ass 2010

        Yönetmen: Matthew Vaughn

        Sinema endüstrisine artık süper kahramanlar egemen... Peki ya ergenlik sancılarını süper kahraman filmleri ve maceralarıyla aşmaya çalışan gençler? Bir gün onlar da birer kostüm giyip kahraman olmak için sokaklara çıkarsa ne olur? Bu fikirden yola çıkan “Kick-Ass” aynanın öteki tarafına, yani gerçekliğe bakmaya cesaret eden bir “anti süper kahraman” filmi...

        Bir resimli romandan uyarlanan film, süper kahraman olmaya çalışan gençlerin hikâyesini anlatıyor. Filmin iki ana karakteri var. Biri, babası tarafından tam bir "süper kahraman" olarak yetiştirilen Hit Girl – Mindy (Chloe Grace Moretz). Diğeri ise süper kahraman olmaya can atan ama pek başarılı olamayan “beceriksiz” Kick-Ass - Dave (Aaron Taylor-Johnson)... Film "süper kahramanlık ile ergenlik" arasındaki ilişkinin her yönüne bakmaya gayret ediyor. "Süper kahramanlık"; kimlik arayışı, kompleksleri yenme isteği, kendini kanıtlama ihtiyacı, anne-babaya isyan gibi temel ergenlik meselelerinin bir ilacı aslında... Hepsi de başedemedikleri gerçeklerin yerine hayal alemini tercih ediyorlar. Süper kahraman filmlerine farklı açıdan bakan eğlenceli ve sert bir film...

        X-Men: Birinci Sınıf 2011

        (X Men: First Class) yönetmen Matthew Vaughn

        Film1944 yılında Nazi işgali altındaki Polonya'da açılıyor ve Soğuk Savaş'ın zirveye çıktığı 1962 Küba Füze Krizi'ne kadar ilerliyor. Mutantların dahil olduğu alternatif bir yakın tarih panoraması çıkarırken seyirciyi duygusal olarak sarmayı ihmal etmiyor. Yaşıtları gibi büyüme sancıları çekerken, toplum tarafından dışlanan genç mutantların halleri, dokunaklı ve hüzünlü olabiliyor. Henüz madeni bir parayı dahi hareket ettiremeyen “Magneto”, Polonyalı Yahudi bir ailenin çocuğu olarak çıkıyor karşımıza. Bukelamun “Mystique”, dış görünüş konusuna kafayı takmış, ergenlik çağında bir genç kız. Saçlarını kaybetmemiş, belden aşağısı sağlam Charles Xavier ise bütün resmi kurumlarla işbirliğine hazır, liderlik vasfına sahip, iyi niyetli genç bir bilim adamı. Hepsinin karşısında ise dünyayı kontrol etmeye çalışan Sebastian Shaw ve tabi ki mutantları ötekileştiren, onların farklılığından korkan insanlar duruyor.

        Karakterlerin psikolojik çatışmaları ve aralarındaki çelişkiler daha çok aksiyon sahnelerinde ortaya çıkıyor. Görüntü ve sanat yönetimi anlamında baştan sona “retro estetiği” kullanan yönetmen Matthew Vaughn, James Bond, II. Dünya Savaşı ve nükleer savaş paranoyası filmlerinden esinleniyor.

        Yenilmezler 2012

        (Avengers) Yönetmen: Joss Whedon

        Süper kahramanları konu alan resimli roman uyarlamaları, insani durumları ele alabildikleri ölçüde başarılıdır. Süper olmak demek, tüm zaaflardan arınmak ve insani sorunlardan kurtulmak değildir. Hatta tam aksine, süper olunca zaaflar ve sorunlar da “süperleşir”. Kaldı ki, filmdeki kahramanların hangisinin süper bir kişiliği olduğunu söyleyebiliriz ki? Kendi günahlarının ağırlığını çeken Kara Dul'u dışarıda tutarsak, erkek kahramanlar birbirlerinin zayıf noktalarına yüklenip kendi aralarında güç savaşına giriyorlar. Hepsi de egoları, kibirleri ve zaaflarıyla tanıdık insani durumları temsil ediyorlar...

        Kahramanlarımızın daha çok birbirleriyle dövüştükleri ve diyaloglu sahnelerin ağırlıkta olduğu ilk bölümdeki dramatik çatışmalar, “Yenilmezler”i sıradan bir aksiyon olmanın ötesine taşıyor. İkinci bölümde ise, klasik “ekip olalım” ana fikri çıkıyor karşımıza. Kahramanlarımız tehdidin ciddiyeti karşısında, “assolist egolarını” bir yana bırakmak ve savaşmak zorunda kalıyorlar. Yönetmen Whedon, bu bölümde uzaylıların saldırısı ile kahramanlar arasında kurulan ittifakı içiçe geçirmeyi başarıyor. Manhattan semalarından caddelere yayılan savaş da, görkemli bir prodüksiyon tasarımı ve teknik açıdan mükemmel özel efektlerle geliyor karşımıza.

        Kaptan Amerika: Kış Askeri 2014

        (Captain America: The Winter Soldier) Yönetmen: Anthony Russo, Joe Russo

        Ed Brubaker'in konsept ve öyküsünden yola çıkan, Christopher Marcus - Stephen McFeely imzalı senaryonun en çarpıcı yanı; Kaptan Amerika'yı milliyetçilikten kurtarması ve bunu serinin ruhunu koruyarak, hatta nostaljik dokunuşlarla başarması... Chris Evans'ın canlandırdığı Kaptan Amerika'nın filmin başlarında yeni teknolojik silahlarına bakarak söyledikleri, senaryonun liberal yaklaşımını önceden haber veriyor. “Güçle, tehditle barış, özgürlük olmaz” anlamına gelen şeyler söyleyen Kaptan Amerika, alet olduğu operasyonları ve “müzelik kişiliği”ni sorgulamaya başlarken, bir anda kendini bağlı bulunduğu SHIELD kurumu içindeki “paralel yapılanma”nın hedefi olarak buluyor. Böylece devletle bağlarını koparan süper kahramanımız Kara Dul ve Falcon ile birlikte dünya barışı için faşist bir örgüte karşı savaşmaya başlıyor. Finalde devletin ikiyüzlülüğüne yapılan vurguları ve Kara Dul'un öz eleştirisini de hesaba katarsak anti-militarist bir filmden söz edebiliriz.

        Filmdeki aksiyon menüsünün büyük bölümünü oluşturan dövüş sahnelerinde kan ve şiddet yok. Sertlik, hızlı ve zarif bir koreografiyle birleşiyor.

        Galaksinin Koruyucuları 2014

        (Guardians of the Galaxy) Yönetmen: James Gunn

        Herkesin gizemli ve küçük bir kürenin peşinde koştuğu, özellikle kahramanların tanıştığı sahnelerde western filmlerini hatırlatan öykü, aslında klişeler yığınından ibaret. Ne var ki, James Gunn ve Nicole Perlman'ın senaryosunda öykü, aksiyon ve macerayı ayakta tutmaya yarayan bir iskelet sadece. Filme asıl ruhunu veren, karakterler ve onlar arasındaki ilişkiler... Tabi bir de, bilgisayar kökenli görüntülerin üstüne masumiyetin ışığı gibi düşen 70'li yılların o harika şarkıları...

        Filmdeki “beş benzemez karakter” aslında birçok ortak özelliğe sahip. Yersiz, yurtsuz ve ailesizler. Bir çeşit “kaybedenler kulübü”nü andırıyorlar. Toplum tarafından dışlanmış durumdalar ve yasa dışı işlerle ilgileniyorlar. Onları ilgiye değer ve çekici kılan bir başka önemli unsur, ekip olma konusundaki gönülsüzlükleri... Bir araya gelmelerinde anahtar rolü Peter Quill oynuyor. Kendine Star-Lord diyen Quill'in efsanevi bir haydut olarak anılmak istediğini zaten ilk baştan beri biliyoruz. Quill için galaksiyi kurtarmak kadar arkadaş ve sevgili bulmak da önemli... Gerçek bir kahraman olmanın yolunun öncelikle birey olmaktan geçtiğini vurguluyor “Galaksinin Koruyucuları” ve birey olmak için toplum dışı kalmaktan korkmamak gerektiğini... Eğlenceli, duygusal bir süper kahraman filmi.

        X-Men: Geçmiş Günler Gelecek 2014

        (X-Men: Days of Future Past) Yönetmen: Bryan Singer

        “X-Men” serisi, kendinden farklı olana ve azınlıklara duyulan tahammülsüzlüğün eleştirisi üzerine kuruludur. Seri, “insan – mutant çatışması” kadar barış ve savaş yanlısı mutantlar arasındaki karşıtlığı da ele alır. Yeni film, genç Charles Xavier'nin normal bir insan ya da felçli bir mutant olma konusundaki kararsızlığını saymazsak psikolojik çatışmalar açısından bir önceki film “X-Men: First Classs”ın gerisinde duruyor. Bunun yerine barışçı hatta pasifist denebilecek fikirler öne çıkıyor. Filmin geçtiği dönemdeki Vietnam savaşı başta olmak üzere ABD’nin sertlik yanlısı militarist politikalarının eleştirisine bağlanan bir yaklaşım bu... Belki de bu nedenle, mutantların birbirinden muhteşem güçlerinin pek de işe yaramadığı bir mücadele seyrediyoruz. Öyle ki, her şey 1970'lere zaman yolculuğu yapan Wolverine ile Kitty Pride’ın fiziksel ve zihinsel dayanıklılığına kalmış durumda. “En iyi savunma hücum” diyen genç Magneto’nun yaptıkları ise mutantlara zarar veren kibirli güç gösterilerinden ileri gidemiyor. Xavier'nin Mystique’i kendi yanına çekmek için yaptıkları da önemli. Bryan Singer, geleceğin karanlığıyla 1970'lerin renkli dünyasını karşı karşıya getiren bir iş koyuyor ortaya.

        Yenilmezler: Ultron Çağı 2015

        (Avengers: Age of Ultron) Yönetmen: Joss Whedon

        Serinin ilk filmi, Yenilmezler ekibinin zaafları üzerineydi; ikinci film ise özlemler, korkular ve giderilemeyecek ruhani ihtiyaçlar üzerine. Çok güçlü bir düşman olan Ultron'un, ekiptekilerin süper kahramanlık kibrini yerle bir etmesi de ayrı bir konu... Bu filmde, duygusal yanları ve vicdani sıkıntılarla karşımızdalar. Özellikle Thor, Kaptan Amerika ve Black Widow'un bilinçdışındaki acılarla yüzleştiği sahneler önemli. Hulk ise öykünün en trajik kişiliği. İçlerinde Maximoff'un zihin kontrolüne karşı koyabilen tek kişinin aile babası olması tesadüf değil. Çünkü köksüzlük ve yalnızlık çoğunun sorunu. Sürpriz “aile ocağı ziyareti”nde Yenilmezler'in ortalıkta dolaşan çocuklara ve aile hayatının huzuruna birer yabancı gibi baktıkları sahne ironik bir duygusallık taşıyor. Black Widow ile Hulk arasındaki aşk da filmin hüzün yükünü artıran bir yan öykü. Özetle, fiziksel güç ile savaş konusunda hepsi sağlam ve iyi ama iç dünyalarında kırılgan, umutsuz ve endişeliler.

        Senaryo ve yönetmenliğin parlak yanı, gösterişli ve tempolu bir aksiyon sinemasının satır aralarında politik, psikolojik bir alt metni yürütebilmesi. Aksiyon sahneleri, kahramanların kişiliğini yansıtırken ekip çalışmasını ve dayanışmayı kutsuyor. Favori sahnem ise Iron Man - Hulk kapışması! Maximoff ikizlerinde Elizabeth Olsen ve Aaron Taylor-Johnson da filme derinlik ve duygusal yoğunluk getiriyorlar.

        Ant-Man 2015

        Yönetmen: Peyton Reed

        “Ant-Man” ilk bakışta klasik bir “dünyayı kurtaran adam” öyküsü gibi görünse de bir soygun filminin özelliklerini taşıyor: Ekip toplanıyor, plan yapılıyor, operasyon başlıyor ve terslikler, sürprizler eşliğinde ilerliyoruz. Tür olarak bilimkurgu ve aksiyon ağırlıklı olsa da, ince bir mizah duygusu filme hükmediyor. Komedi filmleriyle tanınan yönetmen Peyton Reed, diğer Marvel filmlerine oranla daha farklı bir hava getiriyor. Özellikle geniş ekran yerine 1.85:1 formatını tercih etmesi ve prodüksiyon tasarımıyla “1980'ler bilimkurgu filmi” havası estirdiği söylenebilir. Süper kahraman filmlerinde trajik bir karanlığın ve psikolojik alt metinlerin tercih edildiği bir dönemde “Ant-Man”in aksi yönde ilerlemesi bir cesaret örneği.

        Sonuçta süper kahramanlık sadece boyut, fiziksel güç ya da kostümle ilgili değil. Scott'u asıl kahraman yapan cesareti ve zekâsı.

        “Ant-Man”in Yenilmezler dünyasının en alçakgönüllü üyesinin kişiliğine uygun bir üslupla çekildiğini düşünüyorum. Öte yandan, prodüksiyon ve özel efektler mütevazı değil. Tam aksine, Ant-Man'in küçüldüğü aksiyon sahnelerinin mükemmel çekildiği kesin. Özellikle Scott'un kostümün içine ilk kez girdiği, küvette başlayan sahne ile finale doğru Yellowjacket'la kapıştıkları oyuncak tren bölümü çok başarılı.

        Deadpool 2016

        Yönetmen: Tim Miller

        İlk sahnede taksinin içinde gördüğümüz kişinin gerçek bir süper kahraman olduğuna inanmak zor. Daha çok bir süper kahraman taklidi gibi duruyor. O konuşkan haliyle karizmadan da yoksun. Ne var ki, harekete geçmesiyle birlikte fevkalade bir süper kahraman olup çıkıyor. Asıl karakteristik özelliği, Wolverine’den bile üstün iyileşme gücü değil; mizahi zekâsıyla birleşen o muhteşem gevezeliği. Tabi bir de, salonla beyazperde arasındaki hayali “dördüncü duvarı” yıkarak seyirciyle sohbet etmesi... Deadpool, sadece seyirciyle değil diğer karakterlerle de popüler kültür üzerinden iletişim kuruyor; metinleri çok iyi yazılmış bir tür “stand up” gösterisi yapıyor. Arada X-Men kahramanlarını, Hollywood starlarını, hatta bir ara Ryan Reynolds’u, yani kendisini canlandıran aktörü dahi çekiştiriyor. Şahane esprilerle dolu bu şovun, sadece krema olduğu da söylenebilir. Çünkü “Deadpool” öncelikle iyi çekilmiş bir aksiyon filmi. Animasyon ve özel efekt kökenli yönetmen Tim Miller, ilk uzun filminde, özellikle otobandaki takip ve çatışma sahnesi ile finaldeki “süper kahramanların endüstriyel dekor önündeki dövüş gösterisi”nde tatmin edici bir iş koyuyor ortaya; yavaşlatılmış çekimlerin desteğiyle keyifle seyredilen şık sahnelere imza atıyor. En iyi sahne ise “donmuş bir film karesinin içinde dolaşan kamera” fikrine yaslanan ve sürpriz yazılarıyla seyirciyi şaşırtan, eğlendiren jenerik bölümü.

        Logan: Wolverine 2017

        (Logan) Yönetmen: James Mangold

        Olaylar mutantların artık doğmadığı bir dünyada geçiyor. Savaşı çoktan kaybetmiş ve tümüyle geri çekilmiş durumdalar... Logan, harap bir halde çıkıyor karşımıza. Meksika sınırına yakın bir bölgede limuzin şoförlüğü yapıyor. Profesör Charles Xavier, çölde delik deşik bir su tankının içinde saklanıyor. Bakıcısı ise gün ışığından kaçan Caliban... Üçü de hasta. Kaldı ki film, baştan sona hastalık ve ölüm motiflerinin etrafında dönüyor. Bütün bu karanlık içindeki tek ışık ise 11 yaşındaki gizemli kız Laura...

        X-Men, en başından beri derin devletin günahlarını konu alan bir seridir. Yeni filmde de Doktor Frankenstein'ı aratmayan bilim adamı Dr. Rice'ın korkunç biyolojik deneylerine şahit oluyoruz. Mutant soykırımının çok daha sinsi yöntemlerle gerçekleştirildiği, hastanelerde yeni biyolojik silahların üretildiği bir dünya var karşımızda. Mutantlar bitmiş durumdalar; ama filmde insanların hali de pek parlak değil. Çocukların kurtuluşu Meksika'ya kaçmakta bulmaları manidâr. ABD için de pek umut yok gibi görünüyor. Filmde seyircinin zihnindeki 2000'li yıllara ait X-Men imgelerinin acımasızca yıkılışına şahit oluyoruz. Charles'ın güçlerinin kontrolünü kaybetmiş olması, neredeyse çevre felaketinden farksız. Yaşlandığını gördüğümüz Logan'ın yaşadığı bedensel yıkım da çarpıcı.

        Deadpool 2 2018

        Yönetmen: David Leitch

        İlk filmde, Deadpool, kendisiyle barışıyor, iyilerin yanında bir süperkahraman olmayı kabulleniyor ve aşkı buluyordu. İkinci filmde ise bir olgunlaşma ve “takım olma” hikâyesi seyrediyoruz. Sevginin nefreti nasıl yeneceği üzerine bir öykü bu... Temalar ciddiyetle işleniyor ama Deadpool'un seyirciyle konuşan bir kahraman olması itibarıyla, mizah, her şeye mesafe almamızı sağlıyor. Espriler yine popüler kültür üzerinden şekilleniyor ve film sürekli kendisiyle dalga geçiyor. Ayrıca yazarların “yaş sınırı yüksek” filmin tadını çıkardıkları kesin.

        Deadpool popüler kültüre yönelik matrak mizah duygusuyla süperkahraman filmlerini sevenler arasında tiryakilik yaratacak farklı bir tarz yaratmış durumda. Öte yandan, aksiyon açısından da tatmin edici bir film. Özellikle X-Force ekibinin paraşütle atlamasıyla başlayıp caddelerdeki takiple süren sahne gayet iyi. Yönetmen David Leitch, uzmanı olduğu dövüş sahnelerinde çok sağlam iş çıkarıyor. Aksiyon sahnelerini, gerilim oluşturmaktan ziyade nostaljik şarkılar eşliğinde seyrettiğimiz bir baleye dönüştürüyor. Çok kanlı, “kemik sesleri”nin eksik olmadığı bir şiddet balesi bu... Hatta şiddetin grafik olmaktan çıkıp istismar sınırlarını biraz zorladığı dahi söylenebilir. “Deadpool 2” ilkinde olduğu gibi aksiyonun stilize edildiği bir film... Bu da hikâyeyle aramıza mesafe koyuyor ve ölümlere, şiddet sahnelerine dahi güldüğümüz bir kara komedi havası yaratıyor.

        İnanılmaz Aile 2 2018

        (The Incredibles 2) Yönetmen: Brad Bird

        “Güçlü ifadelere sahip yüzler, karikatürize bedenler ve gerçekçi bir arka fon” formülüne yaslanan filmde yönetmen Brad Bird, sahneleri, gerçek canlı çekimler gibi tasarlıyor... “Kamera hareketleri” bir yana, kadrajlarda da güçlü bir sinema duygusu var. Birçok sahne geniş açılı lenslerle çekilmiş hissi veriyor.

        “İnanılmaz Aile 2” hikâyesi ve alt metinleri itibarıyla da yabana atılamayacak bir animasyon. Filmi “süper kahramanlık, toplum, devlet ilişkileri” üzerinden okumanız mümkün. Öykü, hayatımızı kaplayan dijital ekranlarla olan tehlikeli ilişkilerimize dikkat çekiyor. Ama asıl mesele, yine “aile halleri”yle ilgili... Bob süper kahramanlığı erkeğe has bir hoyratlık ve güç gösterisiyle özdeşleştiriyor. Çevreye verdiği tahribatı da işinin parçası olarak görüyor. Lastikkız ise bir kadın olarak çok yönlü düşünebiliyor. Çevreye en az zararı vermek için elinden geleni yapıyor. Bob'la Helen'in süper kahramanlık tarzları üzerinden filmin feminist alt metne sahip olduğu söylenebilir. Ayrıca Violet ile Flash arasındaki fark da anlamlı. Violet duyarlı bir genç kız. Süper gücü görünmez olmak ve güç alanları oluşturmak. Güçlerini genellikle savunma amaçlı kullanıyor. Gösteriş derdi yok. Süper gücü hız olan Flash ise gösterişi çok seviyor.

        Brad Bird ilk “İnanılmaz Aile”yi 60'lı yılların ajan filmleri gibi tasarlamıştı... Yeni filmse çağdaş aksiyon sinemasına daha yakın. Her ikisinin de ortak özelliği, Marvel'ın ya da DC'nin süper kahramanlar filmlerinden farklı bir vizyona sahip olmaları.

        Avengers: Endgame 2018

        Yönetmenler: Anthony Russo, Joe Russo

        Aklımızın bir köşesinde “Son filmde bizimkiler bu işi çözer” diye bir fikir olsa dahi, sonuçta mağlubiyeti iliklerimizde hissettiğimiz bir filmdi “Avengers: Infinity War”...

        “Avengers: Endgame” de aynı duyguyla başlıyor. Yenilgi duygusuyla... Hatta intikam için bir araya gelip, Thanos'un peşine düştüklerinde bir kez daha kaybediyorlar... İşin tuhafı, Thanos da kazanmıyor. Herkes kaybediyor... Yenmek ve yenilmek tüm anlamını kaybediyor. Üstelik filmin başındayız... Yenilmek... Deneyip bir kez daha yenilmek ve sonra tekrar denemek...

        “Endgame”in en çok sevdiğim yanı, bütün karakterlerin 22 filme yayılan hikâyelerini gayet güzel toparlamasıydı... Karakterlerin sadece iyi yanlarını değil, zayıflıklarını, çaresizliklerini de hissediyoruz. Finaldeki savaş sahnesinde, eski çağ meydan savaşlarını bilimkurgusal ve fantastik motiflerle birleştiren cehennemi bir atmosfer var. Ama “Endgame” asıl gücünü dramatik sahnelerden alıyor. Çünkü kahramanlarla kurduğunuz duygusal bağ, özel efekt şovu ve aksiyonun çok daha önünde duruyor... “Endgame”, savaş ve aksiyon sahneleriyle değil, karakterler arasında geçen diyaloglarıyla hatırlayacağımız bir film olacak... “Endgame”, süper kahraman filmlerini seyretmeyenler için belki tek başına çok fazla şey ifade etmeyebilir. Ama gerisinde duran 21 hikâyeyle birleştiğinde Marvel Sinematik Evreni'nin ilk üç aşaması için gerçekten şahane bir final...

        Örümcek Adam: Örümcek Evreninde 2018

        (Spider-Man: Into the Spider-Verse) Yönetmenler: Bob Persichetti, Peter Ramsey ve Rodney Rothman

        Filmin geçtiği evrende, Örümcek Adam, sadece gerçek dünyanın değil, aynı zamanda resimli romanların da kahramanı... Paralel evrenler geçidinden gelen Örümcek Adam'lar, kahramanı oldukları resimli romanların görsel tarzlarını getiriyorlar filme... Kimisi bir Japon animesinin, kimisi ise bir Disney çizgi filminin içinden çıkıp gelmiş gibi duruyor. Dolayısıyla, farklı görsel dünyaların ve anlatım tarzlarının neredeyse füzyon tadında birleştiği, teknik açıdan yenilikçi bir animasyon seyrediyoruz.

        Miles Morales'i örümcek ısırığına maruz kalmadan önce tanıyoruz. Miles duvarlara resim çizmeye bayılan, sokak sanatına tutkulu bir genç.

        Film, hiç kimsenin doğuştan mükemmel olmadığını, süper kahramanlığın öğrenilemeyeceğini, ancak hissedilerek, içten gelen dürtülerle yapılabileceğini söylüyor. Süper kahramanlığın en önemli özelliğinin süper yeteneklerden ziyade sorumluluk duygusu olduğunun altını çiziyor. Filmin en sevdiğim yanlarından biri, “beyaz adam ağırlıklı süper kahraman filmi” modelini yıkıp yerine beyazların merkezde yer almadığı, çok kültürlülüğe kapı açan alternatif bir dünya getirmesi oldu... Filmdeki paralel evrenlerin fazlalığı, çok kültürlü bir dünya modelini akla getiriyor.

        Joker 2019

        Yönetmen: Todd Phillips

        İçinde bulunduğumuz yılın en çok tartışılan ve seyirciyi ikiye bölen filmlerinden biri... Alıştığımız tarzda bir süper kahraman hikâyesi değil. Aksiyon sinemasıyla da pek ilgisi yok. Karakter ağırlıklı bir dram... Arthur Fleck, son yıllarda anaakım sinemanın çıkardığı en unutulmaz birkaç anti-kahramandan biri...

        “Bir zincir, en zayıf halkası kadar güçlüdür” denir. Bir toplum için de aynısını söylemek mümkün... Arthur Fleck, Gotham şehrinin en zayıf “halka”larından biri...

        Neo-liberalizmin yükselişe geçtiği, ezilenlerin birbirlerini ezdiği, “altta kalanın canı çıksın” mantığının hâkim olduğu bir merhametsizlik çağında yaşıyor... Arthur Fleck sadece ekonomik anlamda değil, sosyal anlamda da eziliyor. Bu ezilme ve dışlanma, bir süre sonra şuursuzca gelişen öfke ve şiddete dönüşüyor.

        “Joker”, Batman serisinin kötü adamı Joker'in köklerini, geçmişini anlatan bir süper kahraman filmi aynı zamanda.. Öyle bir hikâyesi var ki, Batman efsanesine farklı bir cepheden bakmamızı sağlıyor; Batman ve Joker'in yıllardır süren kavgasına yeni bir yorum getiriyor... Aralarındaki sınıfsal fark ilk kez bu kadar açık şekilde vurgulanıyor. Batman / Bruce Wayne sermayenin, Joker / Arthur Fleck ise sokaktaki ezilenlerin temsilcisi...

        Diğer Yazılar