Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Netflix’in son dönemde en çok konuşulan işlerinden biri ‘Jeffrey Epstein: Korkunç Zengin’ (Jeffrey Epstein: Filthy Rich) adlı mini belgesel dizisi…

        Dizinin yapımcıları arasında yer alan James Patterson’un 2016’da yayımlanan aynı adlı kitabından esinlenen belgesel, ‘Jeffrey Epstein vakası’ üzerine medyada çıkmış haberlerden yazılardan hatırladığımız, duyduğumuz her şeyi daha fazla belge, bilgi ve ayrıntıyla birleştirerek karşımıza getiriyor.

        Epstein’in New York’ta kayıtlara geçmiş ilk cinsel taciz vakalarıyla başlıyor dizi… Florida West Palm’da komşulardan gelen şikâyet üzerine açılan ve aylarca ‘gizlilik’ içinde yürütülen polis soruşturmasıyla sürüyor. Gerçi Epstein’den bir şey gizlemek mümkün değil. Çünkü Epstein, ABD tarihinde yaşanan belirli bir ‘kırılma noktası’na kadar nerdeyse devlet kadar güçlü bir adam…

        Polis, savcılık, medya ve kurbanları, yaptıkları hiçbir şeyi Epstein’den gizleyemezken o Florida’daki duruşmasını, savcılıkla yaptığı ‘anlaşma’yı başta medya olmak üzere son ana kadar herkesten gizlemesini biliyor… Aldığı ‘sözde hapis cezası’nı dahi elini kolunu sallaya sallaya dışarda geçiren, cezaevini otel gibi kullanan birinden söz ediyoruz. Gerçekten ürpertici bir güce sahip ve dizinin bu gücün eleştirisi üzerinden şekillendiğini söylemek mümkün.

        REKLAM

        Aslında öyle bir belgesel seyrediyoruz ki, eleştiri çok hafif kaçıyor.

        ‘Jeffrey Epstein: Filthy Rich’in en sevdiğim yanı, açılış jeneriğindeki grafikten son görüntüsüne kadar saklayamadığı haklı öfkesi ve duygusal yanı oldu… Ki seyrettikçe bu öfkeye hak vermemek mümkün değil.

        ‘Jeffrey Epstein: Korkunç Zengin’, MeToo ruhuyla çekilmiş, duygusal anlamda sonuna kadar kurbanların yanında olan; onların öfkesini, duygularını temsil eden bir dizi…

        Bazı belgeselciler, nesnel olma çabasıyla asıl dertlerini ‘satır aralarında’, alt metinlerde anlatırlar… Burada ise kameranın karşısına geçen kurbanlar, onları temsil eden avukatlar, soruşturmayı yürüten polisler ve dedektifler aracılığıyla her şey açık açık söyleniyor.

        Açık açık söylenmeyen ve ima edilen şeyler de var kuşkusuz. Sözgelimi, Epstein’in parasının gücüyle satın aldıkları… Sadece rüşvet imalarından ya da cömert bağışlarıyla etki altına aldığı kurumlardan söz etmiyorum. Sinema, siyaset ve bilim dünyasındaki dünyaca ünlü dostlarının ona kattığı prestiji de unutmayalım.

        ‘Jeffrey Epstein: Korkunç Zengin’, birçok kişinin ve kurumun, utanç, sıkıntı ve belki pişmanlık içinde seyredeceği bir belgesel.

        Bazı belgeseller araştırmacı gazetecilik hedefiyle çıkarlar yola… Burada da öyle bir hedef var ama araştırılması ve ortaya çıkarılması gereken asıl gerçek yıllardır zaten ortada. Sorun, MeToo dönemine kadar yetkililerin ve devlet kurumlarının bu gerçeği görmek istememesinde… Dolayısıyla asıl hedef, gerçeği ortaya çıkarmaktan ziyade birilerinin utanmasını sağlamak… Mesela, iki kurban New York polis teşkilatından hiçbir şey çıkmaması üzerine daha güvenilir buldukları FBI’ya başvuruyorlar. Bunun tek bir sonucu oluyor. Her ikisi de Epstein ve suç ortağı Ghislain Maxwell tarafından, FBI’yı arayıp şikâyetçi oldukları için yıllar boyunca sistematik olarak tehdit ediliyorlar… Bunun gibi benzer çok olay var. Epstein’in devlet kurumları içindeki nüfuzu öyle bir noktaya gelmiş durumda ki adam yıllar boyunca yakalanma korkusu olmadan suç işlemeye devam ediyor.

        REKLAM

        İşte bu yüzden öfkeli bir belgesel seyrediyoruz.

        Belgeselin öfkesi, sadece Epstein’e ve onun suç ortaklarına karşı değil… Belgeseli anlamlı ve önemli hale getiren de bu zaten…

        Asıl öfke, zenginliğin sahip olduğu gücün sınırsızlığına karşı…

        Asıl öfke, paranın başta adalet olmak üzere güvendiğimiz her şeyi satın almasına karşı…

        Asıl öfke, küçük yaşta cinsel tacize uğrayan yüzlerce genç kızı yıllar boyunca koruyamayan ABD hükümetlerine karşı…

        Jeffrey Epstein
        Jeffrey Epstein

        Dizinin en unutulmaz ve çarpıcı anlarından birinde, Epstein’in kurbanlarından birinin söyledikleri, her şeyi özetliyor aslında: Aleyhinde ifade verdiği Epstein’in peşine saldığı adamlar, evinin önünde hiç kimseden çekinmeden onu gözetlerken ‘Hapiste olması gereken bir adam hâlâ beni rahatsız etmeye devam ediyordu’ diyor kurban…

        Pedofil Epstein’in taciz ettiği kurbanlarının kesin ya da tahmini sayısını çıkarmak çok zor. Sonuçta, gündelik ve sistematik hale gelmiş bir tacizden söz ediyoruz. Çoğunun sessizliğini, endişelerini ve korkusunu anlamak mümkün. Epstein’in karşısına çıkmaya cesaret eden kurbanlar ise belgeselin gerçek kahramanları olarak geliyorlar karşımıza…

        Onların tanıklığı ve özellikle West Palm polis teşkilatının yaptığı araştırma sayesinde Epstein ve suç ortaklarının sistematik hale getirdiği tacizin, son derece acımasız, sinsi ve zekice yürütülen şeytani bir ‘avcılık stratejisi’ ile gerçekleştiği çıkıyor ortaya. Her seferinde, maddi sıkıntılar çeken, tercihen travma geçmişine sahip, sorunlu ailelerin kızlarını tercih etmeleri ve çeşitli vaatlerle kandırmaları, suçun sistematikliğinin açık bir göstergesi… Tam da bu noktada, sınıfsal bir sömürü görüyoruz. Adalet kurumlarının sessiz sedasız görülen ilk davada ‘fuhşa teşvik’ suçuyla olaya yaklaşması ve kurbanları yok sayması, sömürünün resmileşmesinden başka bir şey değil aslında…

        REKLAM

        Sınıfsal olduğu kadar cinsiyetçi bir sömürü bu... Yine ilk davada savcılık ile Epstein’in avukatları arasında yapılan anlaşma, taciz edilen kurbanları ‘çocuk fahişe’ konumuna yerleştirerek yargısız bir infaz gerçekleştiriyor bir bakıma…

        Dizi boyunca insana en ağır gelen şeylerden biri, çocuklukla ergenlik arasında insan hayatının en zor ve karmaşık psikolojik gelişim sürecini yaşayan kurbanların çaresizliği… Konuyla ilgili bir uzman, onların yetişkin tacizciler karşısındaki çaresizliklerini ve devlet tarafından neden korunmaları gerektiğini gayet iyi açıklıyor bir yerde… Ama yıllar boyunca onlara karşı nerdeyse ‘resmi’ duyarsızlık var.

        MeToo dönemine kadar yetkili kurumların kurbanların bu çaresizliğine kayıtsız kalmasının kökeninde sadece maddi güç yok aslında… Bir yanıyla, erkekler arasındaki güç ve sessiz uzlaşmayla ilgili bir şey bu… Epstein’e karşı gelerek her şeyi göze alan bu kızları duruşmaya çıkarıp konuşturmama kararının ardında paranın gücü kadar erkek egemen zihniyet de var…

        Dizi, ilk anlarından itibaren kurbanların ve o kurbanların yanında olanların perspektifinden ilerliyor… Zaten ‘karşı’ taraftan kameraların karşısına geçmeye tek cesaret eden kişi Epstein’in savunma takımının lideri avukat Alan Dershowitz…

        Yapımcılar, yeri geldiğinde Epstein ile bir şekilde kontak halinde olan politikacı, sanatçı ve bilim insanlarını adlarını anmaktan çekinmiyor. Prens Andrew ve Dershowitz dışında belki hiçbirine açık suçlamalar yöneltmiyorlar ama başta Trump ve Clinton olmak üzere Epstein ile yan yana çektirdikleri fotoğrafları defalarca göstermeyi ihmal etmiyorlar. Cezaevinden çıktıktan sonra New York’ta verdiği ünlüler partisine katılanlar arasında Woody Allen’ı görüyoruz mesela… Uçağına binenlerden biri Kevin Spacey… Harvey Weinstein ile arasının çok iyi olduğunu bilmem söylememe gerek var mı?

        Jeffrey Epstein, Ghislaine Maxwell
        Jeffrey Epstein, Ghislaine Maxwell

        Finalde Jeffrey Epstein’in, kendi işlediği suçlar dışında birçok güçlü erkeğin karanlık cinsel yaşamının ‘kara kutusu’ olma ihtimalinden de söz ediliyor ve başta Ghislaine Maxwell olmak üzere ona tacizlerde yardımcı olmakla suçlanan kişilerin yargılanmasına açık bir çağrı yapılıyor…

        ‘Jeffrey Epstein: Korkunç Zengin’, daha önce televizyon dizilerinde yazar ve yapımcı olarak görev alan Lisa Bryant’ın ilk yönetmenliği… Bryant, arşiv görüntüleriyle aktüel çekimleri bir araya getiren iddiasız ama dramatik hedefini 12’den tutturan işlevsel bir belgesel koyuyor ortaya. Özellikle kurbanlarla yaptığı çekimler, diziyle kurduğumuz duygusal bağı güçlendiriyor; nerdeyse konulu film tadı veriyor. Bir belgeselin finalinde güçlü bir katharsise ulaşmak kolay değildir ama ‘Jeffrey Epstein: Korkunç Zengin’de en azından bir rahatlama duygusu yaşandığı kesin…

        Lisa Bryant’ın belgesel estetiğine yeni bir şey eklediğini, film dilini çok yaratıcı bir şekilde kullandığını söyleyemem belki; ama sadece arşiv görüntüleri ve fotoğraflarını kullanarak Jeffrey Epstein’i ‘filmin başrolündeki kötü adam’ haline getirme konusunda sağlam iş çıkardığını söylemek istiyorum. Bryant öyle anlarda öyle görüntüler kullanıyor ki Epstein’in marazi zihninden geçenleri hissediyoruz adeta…

        ‘Jeffrey Epstein: Korkunç Zengin’, 4 bölümlük bir belgesel. Toplam süresi 3 saat 46 dakika ve tek seferde bitirmeniz mümkün…

        7/10

        Diğer Yazılar