Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Netflix Türkiye yapımı ilk film ‘Yarına Tek Bilet’, 19 Haziran Cuma günü seyircilerle buluştu…

        ‘Yarına Tek Bilet’, Ozan Açıktan’ın yıllar önce jüri üyeliği yaptığı Varşova Film Festivali’nde seyrettiği, hikâyesi Drazen Kuljanin’e ait ‘How To Stop A Wedding’ (Hur Man Stoppar Ett Bröllop) adlı filmin yeniden çevrimi…

        Açıktan’ın senaryosunu Faruk Özerten’le birlikte yazdığı film, Ankara’dan İzmir’e giden trende aynı kompartımanda karşılaşan iki gencin 14 saat süren yolculuğu üzerine kurulu… Kızın (Dilan Çiçek Deniz) aksi ve ketum; erkeğin (Metin Akdülger) ise meraklı, iğneleyici tavırlarıyla start alan didişmenin muhabbete dönüşmesi hayli zaman alıyor. Uzun süre adını bile paylaşmayan asabi Leyla’nın kabuğunun kırılacağına dair tüm umutlarımız bitmek üzereyken filmin fragmanlarında da açık edilen ‘ortak nokta’ ortaya çıkıyor ve ‘asıl mevzu’ şekillenmeye başlıyor.

        Gerçi Açıktan, filmini büyük karakterli yazılarla kısa bölümlere ayırmış ama Leyla’nın aklından geçenleri artık saklayamayarak Ali’ye patladığı an, filmin ‘ilk perdesi’nin bittiği, ‘ikinci perdesi’nin başladığı yer… İki yabancının kendini bir anda aynı hikâyenin parçası olarak bulduğu sahnelerin iyi yazıldığını söyleyebilirim. Son 15 dakikaya kadar süren ‘ikinci perde’ye itirazım yok. Buna karşılık, ‘üçüncü perde’yi doyurucu ve etkili bulduğumu söylemem zor. Sonuçta, ilk andan itibaren aklımızdan ne geçiyorsa o oluyor. Ama sorun hikâyenin vardığı nokta değil zaten... Finiş noktasını, seyircinin önceden gördüğü birçok film vardır. Asıl sorun, son 15 dakikada olup bitenlerin, önceki sahnelere oranla filme kayda değer bir şey katamıyor oluşunda…

        REKLAM

        Öte yandan, bana Fransız Yeni Dalga filmlerini hatırlatan final sahnesini sevdiğim kesin. Yönetmenlik ve sinema duygusunun öne çıktığı, son bölümün zayıf yanlarını unutturan, buram buram İzmir kokan güzel bir kapanış bu…

        Ozan Açıktan ‘Çok Filim Hareketler Bunlar’dan (2010) bu yana işlerini beğendiğim bir yönetmen… Hikâyeyi ve karakterleri öne çıkaran, varlığını unutturmayı seven bir tarzı var. Filmin bütün yapısını senaryonun gerekleri üzerinden şekillendiriyor. Kendi adıma ‘Çok Filim Hareketler Bunlar’ ve ‘Aile Arasında’ (2018) gibi komedi filmlerindeki yönetmenliğini, ‘Silsile’ (2014) ve ‘Annemin Yarası’ (2016) gibi dram filmlerinin gerisine koymuyorum açıkçası... Tam aksine, Türk sinemasının sinemasal zarafetten en az nasibini almış komedi türüne yaptığı estetik katkıları kendi adıma daha çok önemsediğimi söyleyebilirim.

        ‘Yarına Tek Bilet’te filmin büyük bölümünün geçtiği kompartımanı çok etkili şekilde kullanan kadrajlarını, kamera açılarını, sahnenin duygusuna göre değişen ölçek ve lens tercihlerini sevdiğimi söyleyebilirim. Bu arada, ‘Yarına Tek Bilet’in tam olarak bir tek mekân filmi olmadığını söylemek gerek. Ozan Açıktan, kritik sahnelerde hikâyeyi açık alanlara taşıyarak filmi ferahlatıyor.

        Film boyunca yönetmenliğin beni rahatsız eden tek yanı, gereğinden fazla şarkı kullanılması oldu. Şarkı seçimleri kötü değil. Bazı sahnelerde karakterler arasındaki iletişimin yansıması haline geliyorlar. Bazen insanlar susar ve şarkılarla konuşurlar; film özellikle bir sahnede bu duyguyu çok güzel anlatıyor. Ama Ozan Açıktan şarkıları sadece bu amaç için değil, bazen iki sahneyi birbirine bağlamak, bazen de dramatik atmosferi belirlemek için kullanıyor. Sözgelimi, Sophie Hunger’ın yorumladığı Noir Désir şarkısı ‘Le vent importera’, final sahnesinin duygusunu çok güzel yansıtıyor. Ne var ki, özellikle aradaki şarkılarda bir noktadan sonra ölçü kaçıyor, filme video klip havası geliyor. Şarkıların en az yarısının, öykü anlatımına mola vermemiz dışında etkili bir dramatik işlev taşıdıklarını pek düşünmüyorum. Kaldı ki film uzun değil ve molaya ihtiyacımız olduğu söylenemez.

        Filmin en güçlü yanı ise karakterler… Belki hikâyenin yapısı gereği onları çok derinlemesine tanımıyoruz. İlk kez trende karşılaşan iki yabancı oldukları için çoğu sahnede akıllarından geçenleri ve içlerindeki duygusal fırtınaları sezemiyoruz. Ama kullandıkları dil, konuşma tarzları ve bize anlattıkları geçmiş hikâyeleriyle sahici ve inandırıcı duruyorlar. Yeri gelmişken, Dilan Çiçek Deniz ve Metin Akdülger’in performanslarını beğendiğimi söyleyebilirim. Her ikisi de üstünde özenle çalışılmış karakterler.

        Leyla bir anda alevlenen, asabi, küfürbaz, ağzına geleni söyleyen biri… Ali küfürden uzak duruyor ve kısa cümlelerle, düşünerek konuşuyor. Birbirlerine acı şeyler söyleyecekleri anlarda Leyla daha acımasız ve sert olabilirken; Ali daha ılıman, sakin bir kişiliğe sahip…

        Bize çok şeyi önceden sezdiren şiir zevkleri dışında ortak noktaları duygusal anlamda kendilerini çok yaralı hissetmeleri… ‘Yarına Tek Bilet’in merkezinde iki genç karakterin yaşadığı bu hüsran duygusu var…

        Bir Ozan Açıktan filmi olması itibarıyla ‘Yarına Tek Bilet’in beklentilerimi karşıladığını söylemem mümkün değil. Buna karşılık, diyalogların iyi yazılması ve iki karakter arasındaki yaşananların inandırıcı bir şekilde geliştirilmesi nedeniyle, baştan sona ilgimi kaybetmeden seyrettiğim bir film olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca sinemamızda pek rastlamadığımız türden, duygusal bir yol filmi olduğunu düşünüyorum.

        6/10

        Diğer Yazılar