Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Adana ve Malatya’daki festivallerde büyük ödülü kazanan, İstanbul Film Festivali’nde ise Ercan Kesal’a en iyi erkek oyuncu ödülünü getiren, Mahmut Fazıl Coşkun’un yönettiği “Yozgat Blues” gösterime girdi

        FİLM alışveriş merkezinde başı önde şarkı söyleyen yalnız bir adamın görüntüsüyle açılır. Hayatını

        Fransızca şarkılar söyleyerek kazanan Yavuz (Ercan Kesal), film boyunca -muhtemelen telif sorunları nedeniyle- hep aynı şarkıyı (Joe Dassin’den “L’Ete Indien”) bazen Türkçe bazen Fransızca, ağırbaşlı bir ifadeyle söylemeyi sürdürür. Bu müzikle “feci demode” kaldığını, hele hele Yozgat’ta hiç tutunamayacağını biliriz. “Yoz arabesk”e karşı Türk sanat musikisi ve türküleri savunan Muhsin Bey gibi yanında durabileceğimiz biri değildir ne yazık ki. “Müslüman mahallesinde salyangoz” satma konusundaki ısrarını anlayamayız. Yozgat’a giderken belediye kursundaki öğrencisi Neşe’yi (Ayça Damgacı) yanına almasının asıl nedeni de muğlaktır. Gizli bir aşk mı? Birini koruyup kollama isteği mi? Bir ses, bir nefes ihtiyacı mı? Yoksa bir yanlış anlama mı? Senaryoyu Tarık Tufan’la yazan Mahmut Fazıl Coşkun, cevapları seyirciye bırakıyor. Söylenenler kadar, söylenmeyenlerin önemli olduğu bir sinema anlayışı bu...

        ‘İNCELİKLERİN ADAMI’ YAVUZ

        “Yozgat Blues”un seyirciye en itici ve tuhaf gelebilecek yanı ise geçmişi ve iç dünyası hakkında çok az

        şey bildiğimiz Yavuz’un gerçekten ne istediğinin belirsiz olması. Yavuz, Amerikan senaryo ekolünün kabullenemeyeceği pasif bir ana karakter. Kuşkusuz, “Batı müziği”yle ayakta kalmak istediği, sigarayı bırakmaya çalıştığı ve yanında peruksuz dolaşabildiği Neşe’yle yeni bir başlangıç yapmaya gayret ettiği kesin ama arzularını açığa çıkartmaması bence öyküyü gerçek anlamda bir dramatik çatışmadan mahrum bırakıyor. Öykü ondan ziyade, bir araya gelmelerine vesile olduğu diğer karakterlerin aksiyonuyla ilerliyor.

        Buna karşılık, her şeyi içine atan, arzularını dile getirmeyen, “inceliklerin adamı” Yavuz ile çevresindeki cevval genç karakterler arasındaki fark, bir noktadan sonra filmin itici gücü haline geliyor. Neşe, isteklerini dile getirmekte ve elde etmekte sıkıntısız, çok rahat biri. Kendine bir hayat kurmaya çalışan berber Sabri (Tansu Biçer) ise filmin en arzulu karakteri. Pastanelerde başı örtülü kızlarla evlilik görüşmeleri yapıyor, kendi dükkânını açmak için uğraşıyor, Neşe ile muhabbeti ilerletiyor. Radyo programları yapan, belediyede şiir dinletileri düzenleyen, roman yazan Yozgatlı Kamil de (Nadir Sarıbacak) ondan farksız.

        SAKİN VE MÜTEVAZI BİR FİLM

        Hayata tutunmak için ellerinden geleni yapan bu üç karakter ile aradığı gömlek kumaşı uğruna dükkân dükkân dolaşan şövalye ruhlu gönül adamı Yavuz arasındaki kontrast filme hüzünlü bir ironi getiriyor. “Yozgat Blues”un en sevdiğim yanı, herkesin istediğini elde etmek için mücadele ettiği bir dünyada hep “aynı şarkıyı” söyleyerek ayakta kalmaya çalışan bir adamın çaresizliğini buruk bir taşra dekorunda görselleştirmesi. Mutluluklara vesile olan bu mutsuz adamın hikâyesi sizi de cezbedebilir. Giderseniz, iyi yazılmış diyaloglarıyla, sakin ve mütevazı bir film bekliyor sizi. Başta Ercan Kesal olmak üzere, Ayça Damgacı, Tansu Biçer, Nadir Sarıbacak ve Adnan Tönel’in performanslarıyla filme önemli katkılarda bulunduklarını da belirtelim.

        Filmin notu:7

        Diğer Yazılar