Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Marvel’in süper kahramanlarından Kaptan Amerika, serinin 2011’de seyrettiğimiz ilk filminden 3 yıl sonra yeni bir filmle dönüyor. “Kaptan Amerika: Kış Askeri” (Captain America: The Winter Soldier) öyküsü ve anlatımı itibarıyla ilkini geride bırakıyor

        1940’LI yıllardan kalma, üniformalı, kalkanlı, demode bir süper kahramanı iki binli yılların üç boyutlu çağdaş aksiyon sahnesine getirmek kuşkusuz bir cesaret işiydi. Çoğu kişi 2011 yapımı ilk “Kaptan Amerika” filmini daha çok “The Avengers” (Yenilmezler, 2012) serisi için ön hazırlık olarak görmüştü. Kaptan Amerika “Marvel evreni”nin, dolayısıyla efsanevi Yenilmezler ekibinin önemli bir parçasıydı ve herkesin onu tanıması ya da hatırlaması için bir “solo filme” ihtiyacı vardı. Ama ikinci filmin sadece gişedeki başarısına değil, artistik niteliklerine bakarsak Kaptan Amerika’nın artık en az Thor ve Iron Man kadar iddialı bir kahraman olduğunu söylemek mümkün.

        GÜÇLE, TEHDİTLE BARIŞ GELMEZ

        Ed Brubaker’in konsept ve öyküsünden yola çıkan, Christopher Markus - Stephen McFeely imzalı senaryonun en çarpıcı yanı; Kaptan Amerika’yı milliyetçilikten kurtarması ve bunu serinin ruhunu koruyarak, hatta nostaljik dokunuşlarla başarması... Chris Evans’ın canlandırdığı Kaptan Amerika’nın filmin başlarında yeni teknolojik silahlarına bakarak söyledikleri, senaryonun liberal yaklaşımını önceden haber veriyor. “Güçle, tehditle barış, özgürlük gelmez” anlamına gelen şeyler söyleyen Kaptan Amerika, alet olduğu operasyonları ve “müzelik kişiliği”ni sorgulamaya başlarken, bir anda kendini bağlı bulunduğu SHIELD kurumu içindeki “paralel yapılanma”nın hedefi olarak buluyor. Böylece devletle bağlarını koparan süper kahramanımız Kara Dul (Scarlett Johansson) ve Falcon (Anthony Mackie) ile birlikte dünya barışı için faşist bir örgüte karşı savaşmaya başlıyor. Finalde devletin ikiyüzlülüğüne yapılan vurguları ve Kara Dul’un öz eleştirisini de hesaba katarsak Kaptan Amerika serisinin bundan böyle daha anti-militarist ve liberal bir çizgiye oturacağını tahmin edebiliriz.

        RUSSO BİRADERLER BAŞARILI

        Öte yandan yönetmen değişikliğinin seriye yaradığını söylemeliyiz. 2006 yapımı “Sen, Ben ve Dupree” adlı romantik komediden sonra çektikleri bu ilk sinema filminde Anthony ve Joe Russo, hem aksiyona yatkınlıklarını kanıtlıyor, hem de seriye taze bir soluk getirmeyi başarıyorlar. Russo biraderler, özellikle finaldeki aksiyon sahnesinde 3D formatın da yardımıyla mavi gökyüzü fonunda çok hoş kadrajlar yakalıyorlar. Filmdeki aksiyon mönüsünün büyük bölümünü oluşturan dövüş sahnelerinde kan ve şiddet yok. Sertliği, hızlı ve zarif bir koreografiyle birleştiriyorlar. İyi tasarlanmış ve çekilmiş takip, çatışma gibi sahnelerde ise standartların altına düşmüyorlar. Robert Redford’un imajıyla seyirciyi şaşırtacağı filmin en başarılı oyuncusu ise galiba Kara Dul’a getirdiği yorumla Scarlett Johansson. Türünün iyi örnekleri arasında yer alan “Kaptan Amerika: Kış Askeri”ni, süper kahraman öykülerini sevenler kaçırmasın.

        Filmin notu:7

        ÇIKIŞ YOK

        HİKÂYESINE sürekli takla attırarak ilerleyen filmler vardır. “Hayaletli Ev” (Haunter) de onlardan biri. Tek farkı attığı her taklada bir başka filmi hatırlatıyor olması... Zamanın tek bir günün içinde kilitlendiği “Groundhog Day”in (Bugün Aslında Dündü) gerilim versiyonu gibi başlayan, evden çıkamayan ana karakteriyle Luis Bunuel’in “El Angel Exterminador”una selam gönderen “Hayaletli Ev”, daha sonra “perili ev” konseptine demir atıyor. Bir süre sonra, Alejandro Amenabar’ın unutulmaz filmi “The Others”ın (Diğerleri) kulvarına giren film, son bölümünde ise 16 yaşındaki Lisa’nın (Abigail Breslin) “Freddy” tarzı bir kötü ruhla (Stephen McHattie) hesaplaşmasına odaklanıyor. Tek mekâna ait, farklı zamanlardan gelen hayaletleriyle yer yer “The Shining”i dahi hatırlatan “Hayaletli Ev”, baştan sona ilgiyle izleniyor. Bu kadar çok filmi akla getirmesine rağmen yine de özgün olabilmesi ise kayda değer bir nokta. 1997’deki unutulmaz “Küp”le çıkış yapan Amerikalı yönetmen Vincenzo Natali 2009 yapımı “Deney”de de birçok farklı motifi yüzüne gözüne bulaştırmadan bir araya getirmeyi başarmıştı. Natali, “Hayaletli Ev”de özellikle atmosfer duygusuyla gerilimin hakkını veriyor.

        Filmin notu:6

        Diğer Yazılar