Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Esrarengiz olayları araştırırken kötü bir güç tarafından ele geçirilmiş insanlarla karşılaşan New York’lu bir polisin öyküsü üzerine kurulu “Bizi Kötüden Koru” (Deliver us from Evil) şeytan çıkarma filmleriyle polisiye türünü birleştiriyor

        “ŞEYTAN çıkarma filmleri” nin (exorcism movies) bir kısmı nedense “gerçeklere dayanma” iddiasını taşır. New York Polis Teşkilatı’ndan Çavuş Ralph Sarchie’nin Lisa Collier ile birlikte yazdığı bir kitaptan esinlenen “Bizi Kötüden Koru”nun da böyle bir iddiası var. Ama filmi seyrettikçe Scott Derrickson ve Paul Harris Boardman’a ait senaryonun gerçeklerden ziyade “şeytan çıkartma filmleri” nin tanıdık kurallarına dayandığını görmek mümkün.

        Bu tür filmlerde başrolde inançsız bir karakter ve onu imana çağıran Katolik bir rahip vardır. Çavuş Sarchie (Eric Bana) ailesini ihmal eden, işkolik ve Tanrı inancı olmayan bir polis. Her şeye bilimsel bir açıklama bulunabileceğini düşünüyor. Genç rahip Mendoza (Edgar Ramirez) ise olayların kötü bir güç tarafından başlatıldığına inanıyor. Senaryoyu yazan ve yöneten Scott Derrickson , Mendoza’dan yana. 2005’te yönettiği “Şeytan Çarpması”nda (The Exorcism of Emily Rose) olduğu gibi sorunun cevabını finale kadar belirsiz bırakmıyor; kararını en başından veriyor.

        GÖRSEL ATMOSFER ETKİLEYİCİ

        Dolayısıyla “Bizi Kötüden Koru”, şeytanın ortaya çıkması, inançsız karakterin geçirdiği değişim ve şeytan çıkarma sahneleriyle klasik bir “şeytan çıkarma” filmi...

        Kuşkusuz farklı yanları var. Kötü güç, 1973 yapımı “Şeytan”da olduğu gibi yine Irak’tan geliyor. Ama bu kez arkeolojik bir kazıda değil, askeri bir operasyonda ortaya çıkıyor. Üst orta sınıftan inançsız ve liberal bir kadının kızını değil; Amerikan askerlerini ele geçiriyor. Gövde gösterisi yapmaktansa varlığını gizleyerek bulaşıcı bir hastalık gibi sinsice ilerliyor. Elektrikleri kesiyor, evleri hayalet gibi ziyaret ediyor, tıkırtılarla asap bozuyor, kurbanlarına toprak ve duvar kazıtıyor.

        Diğer “şeytan çıkarma” filmlerine oranla insanın bir hayvana dönüşme korkusu daha çok vurgulanıyor. Irak’taki yılanla başlayan bu hayvan motifi başta Bronx Hayvanat Bahçesi olmak üzere birçok sahnede sürüyor. Sarchie’deki kedi korkusu da bunun bir örneği. Aslında tüm bunlar Sarchie’nin “içindeki hayvanı”, yani öfkesini ve şiddet duygusunu kontrol edememesiyle ilgili simgeler. Kötü güçlerin önce askerleri ele geçirmesini dikkate alırsak, şeytanın inançsızlık kadar içimizdeki şiddetten beslendiği de vurgulanıyor. Ama her şeyin son tahlilde bağlandığı yer Katolik Kilisesi’nin öğretileri... Bence filmin zayıf noktası da bu eğitici, öğretici tavrı. Güçlü yanı ise yönetmenliği ve yarattığı görsel atmosfer. Gayet iyi çekilmiş bir gece ve karanlık filmi bu... Görüntü yönetmeni Scott Kevan karanlığın içindeki ayrıntı zenginliğini dijital kameranın keskin tonlarıyla baştan sona süren bir huzursuzluğa çevirmesini biliyor. Korku gerilim meraklıları kaçırmasın. Şeytan konusunda bilimsel tarafsızlık arayanlar ise uzak dursun...

        Filmin notu:6

        Hırs küpü Emma

        Delphine de Vigan 7 romanı olan ödüllü bir yazar. 2007’de “No et Moi” adlı romanını beyazperdeye uyarlamış, 2011’de ise “Tu seras mon fils”in senaryosunu yazmış. Chris Esquerre ile birlikte yazdığı “Yatak Dersleri” (A Coup Sur) onun ilk yönetmenlik denemesi.

        AMERİKAN romantik komedilerini hatırlatan bir film bu... Ana karakter Emma Dorian (Laurence Arne) genç bir ekonomi dergisi muhabiri. Sadece bir kez ilişki kurduğu bir erkek tarafından “yatakta pek iyisin” diyerek terk edilince kafayı “sekste en iyi” olmaya takıyor. Emma, filmin başındaki su kayağı sahnesinde vurgulandığı gibi babası tarafından her konuda sonuna kadar mücadele etmek üzere yetiştirilmiş azimli biri. Emma’nın “en iyi” olma konusunda verdiği mücadele ve dergide seks ile ilgili bir haber hazırlayan tecrübeli meslektaşı Tristan (Eric Elmosnino) ile yaşadıkları ilginç, komik anlara vesile oluyor.

        Eski bir dergici olarak en çok güldüğüm sahneler Paul’ün (Didier Bezace) daha çok satış için konu önerdiği dergi toplantıları oldu... “Yatak Dersleri”- nin en zayıf yanı ise seksin teknikle değil, duygularla ilgili bir şey olduğunu anlamakta çok geciken bir kadın kahramana sahip olması galiba. Ne öykü ne de karakter bizi bu duruma pek inandıramıyor. Her şey “komedi olsun” diye yazılmış gibi duruyor ve hedefine de ulaşıyor. Özellikle, yan karakterler ve yan öyküler daha eğlenceli...

        Filmin notu:5

        Diğer Yazılar