Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GENÇ seyircileri hedefleyen yeni bilimkurgu serilerinden biri olan “Seçilmiş” (The Giver) Amerikalı ünlü çocuk romanları yazarı Lois Lowry’nin 1993 tarihli kitabından yapılmış bir uyarlama. Film insanlar arasındaki bütün farklılıkların ortadan kaldırıldığı bir gelecekte geçiyor. Sadece beyaz ırkın yaşadığı, insanların renkleri dahi algılamadan, kendilerine söylenen her şeyi kabul ederek, hep aynı iklimde, adeta monoton bir yatılı okul hayatı sürdürdükleri bir dünya bu... Yaşlılar heyeti tarafından insanlığın hafızasını gelecek kuşaklara aktarmak üzere seçilen genç Jonas (Brenton Thwaites), yaşlı hocasının (Jeff Bridges) yönlendirmeleriyle önce renkleri ve duyguları keşfediyor. Bunları hayatına yansıtmaya çalıştığında, sözgelimi insanlara dokunduğunda, katı kurallar çıkıyor karşısına. Yaşlılara göre dünyayı mahveden kötülüklerin nedeni duygular ve farklılıklardır. Ama Jonas, duyguların tadını almış ve sorgulamaya başlamıştır artık...

        YİNE ‘İSYAN’ VAR!

        “Seçilmiş” roman olarak yayımlandığında Ray Bradbury’nin “Fahrenheit 451” adlı eseriyle karşılaştırılmış. Bense “Truman Show” ve “Logan’s Run” gibi filmleri hatırladım daha çok. O filmlerde de, Jonas gibi, her şeyin mükemmel göründüğü bir dünyayı sorgulayan ve yanılsamayı kırıp gerçeğe ulaşmaya çalışan karakterler vardır. “Seçilmiş”, son dönemde karşımıza çıkan “Açlık Oyunları”, “Uyumsuz” ve “Labirent: Ölümcül Kaçış”ta olduğu gibi gençlere otoriteyi sorgulamayı öneren filmlerden. Kuşkusuz, bir isyan hissiyatı da var. Ama bu filmlerdeki isyan fikrinin içi bence pek dolu değil. Hepsinin ortak özelliği masallardaki gibi basit ikili karşıtlıklar üzerine inşa edilmeleri. Sözgelimi din faktörü, ekonomik ve toplumsal yapı, sınıfsal ilişkiler, iktidarın yapısı gibi konular pek deşilmiyor. Basitçe, bir yanda kötü iktidar, diğer yanda buna meydan okuyan iyi gençler var. “Seçilmiş”te de Yaşlılar’ın simgelediği statüko ile Jonas’ın temsil ettiği gençlik karşı karşıya geliyor. Ayrıca tüm bu filmler çağımızın sorunlarını “çözmek” için kurulmuş toplumlarda geçiyor. Sömürünün, baskının ve tek tipleşmenin olduğu bu toplumları gördükçe gençlerin, içinde yaşadıkları “özgür dünyayı” daha çok sevmeleri, hatta alternatif dünya hayallerine önyargılı bakmaları mümkün. Dolayısıyla bu filmlerdeki isyanlar aslında ergenlerin kendilerine sürekli ne yapacaklarını söyleyen insanlara yönelttiği bir isyan daha çok. “Seçilmiş”in geçtiği dünyada dans, müzik, aşk ve eğlence gibi şeylerin yasaklanması tesadüf değil.

        SERİNİN İLK FİLMİ

        Dolayısıyla filmin hayli naif bir içeriğe sahip olduğunu ve yetişkinleri pek tatmin etmeyeceğini düşünüyorum. Ama Phillip Noyce’nin profesyonel anlatımıyla, sıkılmadan seyredilen bir bilimkurgu olduğu söylenebilir. Son olarak, bu filmin dört filmlik bir serinin ilk bölümü olduğunu, yani finalin pek tatmin edici olmadığını hatırlatayım.

        Diğer Yazılar