Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye, basınla imtihanını henüz verememiş ülkelerden biri... Ne basını halkıyla barışık, ne de hükumeti basınla... Karşılıklı güven esasına dayalı yapı, bir türlü oturtulamamış... Ne devlet basından emin olmuş, ne de basın, devletine güvenmiş...

        Devlet bir düzenleme yapmak istediğinde “faşist” damgası yer, basın özgürlüklerini biraz kullanmak istediğindeyse “anarşist”... “Ya bendensin, ya da...” diye başlayan cümleler, nifakın ta kendisini oluşturur... Ne hükümetler basından emin, ne basın hükumetlerden...

        Her iktidar değiştiğinde oyuncular değişir, hainlerle kahramanlar yer değiştirir... Her olayın zaman içindeki anlamları farklılaşır... Bir devirde “müthiş” sayılan bir olay, başka bir devirde “tedhiş”tir... Bu, zamana ve mekana, biraz da devlet gücüne bağlı olarak sürer gider...

        Bir de basının kendi içindeki hesaplaşmaları var ki, bütün kirli çamaşırları dökülür, itibarları sarsılır, prestijleri yerle bir olur... Toplumda yok edilmeleri için başka bir düşmana gerek yok; bu, kendi kendilerinin helak olması için yeter de artar bile...

        ***

        En sağdan en sola, özgürlük alanını alabildiğine kullanan, asla “şantaj”a, “yalan”a, “iftira”ya bulaşmayan bir hareket kabiliyetidir... İktidarlar, bu hakkın kullanılmasına saygı gösterirler, basın mensupları da bu sınırların dışına çıkmazlar...

        Önemli olan bir ülkenin sıkıntıya düştüğünde, devlete ve millete kast eden dahili ve harici bedhahlar ortaya çıktığında topyekün hareket edebilmesidir... Savaşlar, depremler, felaketler, ihanetler gibi... Çok şükür ki, bunu 15 Temmuz’da bütün güzellikleriyle yaşadık...

        Bu ruhu yakalamışken, hemen yaraları onaralım... Dışarıda bıraktıklarımıza, kucak açalım, vaktiyle hep dışladıklarımıza yeni bir yuva kuralım... Basınımızın kendini sorgulamasına fırsat verelim...

        Zaten hainlik eden veya hainlerle iş birliği yapanlar, cezalarını çekecekler... Ancak o kadar çok insan, sadece ekmek parası için bir yerlerde çalıştıysa veya eleştiri hakkını kullanıyorsa, asla aynı kategoriye sokulmamalı...

        Bunları ayırt edebilecek bir mekanizmanın süratle işletilmesi lazım... Bu ülkenin her dönemde, doğruları söyleyebilen, vicdan sahibi insanlara ihtiyaç var... Eğer, böyle isimleri de “suçlu” ilan edip hapisle tehdit edersek ve zan altında bırakırsak, bir daha yenilerini bulamayız...

        ***

        Etraf öyle yalaka kaynıyor ki, kim ne kadar çok kişiyi jurnallerse, o kadar makbul adam olacağını zannediyor... Yanlış yapanlar, kraldan çok kralcılar. Yaptıranlar, lider ve arkadaşlarını yalnızlaştıranlar...

        Liberalleri, solcuları değil sadece, el ele, kol kola çalıştığımız, en büyük medya gücümüz dostlarımızı da tasfiye ettik... Çoğu bugün, ya susturulmuş veya küstürülerek kenara atılmış...

        28 Subat sürecinde, Yeni Şafak’ta, baskıcılara karşı mücadele verdiğimiz “geleceğin başbakanı Erdoğan’ı hazırlamakla” suçlandığımız pek çok yazarımız, en kral dönemini yaşaması gerekirken, bugün medyada yok...

        ***

        Şiirleri dillerden düşmeyen, “Kaderin üstünde bir kader vardır”la, harekete ilham kaynağı olan, en zor zamanlarda, moral aşılayan, “yaşayan efsane”, İslamcı düşüncenin destan şairi Sezai Karakoç’la ilişki durumu nedir acaba?

        İstiklal Savaşı’nda Büyük Atatürk gibi Anadolu’ya açılan Mehmet Akif Ersoy’un, sonra devrimlerle, ülke dışına yaşamaya mahkum edilmesi, hastalanınca geldiği ülkede, cenazesinin bile yasaklanması, İstiklal Marşı şairimize büyük zulüm idiyse, bugün yaşananlar nedir acaba?

        ***

        Genel Müdürlüğü’nü yaptığım, yaklaşık 400’e yakın personeli bulunan Basın İlan Kurumu’ndan tazminatı ödenerek gönderilen, 10 personelden hangisinin terör örgütüyle bağlantısı var?

        Eğer var idiyse, tazminatları ödenebilir miydi, terör örgütüne para ödemek suç değil mi?.. Yönetim kurulu üyelerinin, kendi kurumlarıyla ilgili iddiaları, Basın İlan Kurumu üzerinden aklama çabası mıdır yoksa?..

        “Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu,

        Gelir de adl-i ilahi Ömer’den sorar onu” beyiti, size, çok şey hatırlatıyordur eminiz...

        ***

        Sayın Bakan’ım, kıymetli hocam, sizi seven, başarılı olmanızı canı gönülden arzulayan, “Numan Kurtulmuş, geldi ve şunları başardı” övgüsünden en çok keyif alacak birisi olarak yazıyorum... Siz, hiç inisiyatif almayacak mısınız?.. Basının durumu içler acısıyken, medyamız darmadağınıkken, ülkeye verecek çok şeyi olan, birbirinden kıymetli gazeteciler dışarıda dururken, siz hala devreye girmeyecek misiniz?

        Hele de 15 Temmuz’un bütünleştirdiği ve Cumhurbaşkanımız liderliğinde “büyük koalisyon”a dönüşen bir milletin medyasını siz toparlamayacaksınız da kim toparlayacak?

        ***

        Sayın Başbakanımız Binali Yıldırım’ın, eski Başbakan dahil, kenarda ya da küs, bütün eski bakanları toplayıp onore etmesi ve desteklerini alması gibi bir “referans” varken, siz hala bekleyecek misiniz?..

        Devletimize ve milletimize en çok sahip çıkacak, eski dostları bir araya getirecek ve sonra da Başbakan ve Cumhurbaşkanı’yla buluşturacak kişi, siz olmalısınız... Bütün küsler barışmalı, dostların sayısını çoğaltmalı ve düşman sayısını azaltmalı...

        Değerli Numan Hocam, geçmişin mağdurlardan biri sizdiniz, şimdi ‘Kurtulmuş’sunuz ama bugünkü mağdurların da kurtulmaya ihtiyacı var...

        Diğer Yazılar