Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        F. Bahçe’nin son hocası Advocaat, son Feyenoord galibiyetiyle, rahat bir nefes aldı... Hem kendisi için güven tazeledi, hem de F. Bahçe hayata bağlandı... Pereira ile kötü başlayan sezon, onunla da devam etti ama son iki maçtaki galibiyetler, hem ligde kopmayı engelledi, hem de UEFA’da iddiasını sürdürmesini sağladı...

        Aslında Advocaat’ın rüştünü ispatlama diye bir derdi yok... Çok önemli kulüplerde ve de özellikle milli takımlarda uzun süre görevler yaptı, başarılara imza attı...

        Biz bugün olayın bu tarafında değiliz, yıllar önce Advocaat’la yaşanmış bir olayı anlatıp ne kadar önemli bir insani değere sahip olduğunu dile getireceğiz...

        ★ ★ ★

        Yıl 1992’ydi... İstanbul’da İnönü’de Hollanda’yla grup eleme maçımız vardı... Çalıştığımız gazetelerde, Avrupa’da vazgeçilmez bir muhabirimiz vardı...

        O da, Amsterdam’da okuyan Mustafa Topalak veya oradaki adıyla Michael Lokart adlı bir gençti... Mustafa, çok sevimli olduğu gibi ana dili gibi İngilizce, İtalyanca olmak üzere pek çok dilde konuşabiliyor, her milliyetle temasa geçebiliyordu...

        Avrupa’nın pek çok ülkesindeki bir spor olayını, transfer haberlerini ona bizzat veya telefonla takip ettirebiliyorduk...

        O gün de, Hollanda Milli Takımı’nın Amsterdam’a 200 km uzaktaki kampına yolladık. Mustafa, gündüz okulda olduğu için ancak, akşam Hollanda kampına ulaşmıştı...

        Hollanda Teknik Direktörü de Dick Advocaat’tı... Çok alışılmış bir şey değildi, akşamın geç saatinde bir Türk gazetecisinin bir milli takım kampına gidebilmesi ve haber yapabilmesi... Hele de randevu almadan olunca, biraz daha zordu... Ancak Mustafa şansını denedi...

        ★ ★ ★

        “Bir Türk gazeteci gelmiş, sizinle görüşmek, futbolcularla haber yapmak istiyor”, demişler Advocaat’a... O da şaşırmış, programda olmayan bir emrivakiyle karşı karşıya kalmış ama yine de kapısına kadar gelip dayanmış bir genci boş geri çevirememiş... İçeri buyur etmiş...

        Kısa süreliğine aldığı bu arkadaşımızı güzelce ağırlamış, izzet-i ikramda bulunmuş, müsait olan futbolcularla görüştürmüştü... Mustafa Topalak, tam vedalaşıp ayrılacakken Advocaat, nerede oturduğunu ve neyle gideceğini sormuş...

        Metroyla ulaşım mümkün ama, metroya kadar da yine araç bulması gerekiyordu... Advocaat’ın gönlü razı olmamış, bir şoförle göndermek varken, Mustafa’yı bizzat kendisi götürmeye karar vermiş... Amsterdam’a, tek odalı bekar evine kadar bırakmıştı...

        Eve döner dönmez Topalak bizi arıyor, Advocaat’ın ona yaptığı insanlığı anlatıyordu... Mustafa’nın o gece yaptığı haberler, bir hafta boyunca sayfalarımızı süsledi ve o kurduğu dostluk köprüsü yıllar boyunca devam etti... Advocaat da o gün, bugün, gönlümüzün en güzel köşesinde yerini aldı...

        Gerçi, İstanbul’daki o maçı, Advocaat’ın Hollanda’sına karşı 3-1 kaybettik ama Advocaat gibi, ömür boyu anlatacağımız bir insanı kazandık...

        ★ ★ ★

        Gün geldi Advocaat’ın yolu Türkiye’yle kesişti... Şimdi F.Bahçe’de hocalık yapıyor... Başarı öyküsü nasıl olur, bilemeyiz... Ancak ülkemizde iyi muamele görmesi, saygın bir yer edinmesi ve gün gelir ayrıldığında, hoşnutlukla ve dostlukla veda etmesi en büyük temennimiz... Bu “insanoğlu insan”ın, model bir figür olarak okutulması ve örnek gösterilmesi de isabetli olur...

        Bizim ülkemizde futbol ve diğer branşlarda saydığımız değerleri taşıyan çokçasına rastladık... Ancak, bazen ne oldum delisi olan, burnundan kıl aldırmayan, havasından geçilmeyen, başkalarını aşağılayan, gururlu kibirli olanlarını duymuyor da değiliz...

        Biz onlara ibret olsun ve Advocaat’ın kıymetini bilelim diye, bu hikayeyi anlattık... Yüzde yüz gerçek, bire bir yaşanmış hikayeyi... Ölülerin ardından sorulan sorudur, “Merhumu nasıl bilirdiniz?” diye... Allah uzun ömürler versin ama biz, kıymeti bilinsin diye, sağken görüşümüzü söyleyelim istedik... Advocaat’ı iyi bilirdik, hem de çok iyi...

        Diğer Yazılar