Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Çok zamandır hasret kaldığımız bir tabloydu... Futbolda kaoslar, kavgalar ve hezimetlerle geçen uzun bir dönem yaşamıştık... Basketbolda ise gerileme dönemi ve evimizdeki finallerde pek de ‘iddia’yı dile getiremediğimiz bir devirdi... Birinde gruplardan çıkamama, diğerinde de finallerde, çeyrek finali bile görememe korkusu yaşıyorduk ki, bir gecede bütün kara bulutları dağıttık ve yeniden hedeflere kilitlendik...

        Gerçekten de Basketbol Milli Takımımız’ın Belçika galibiyeti, “ama”ları aşmamızı sağladı ve 16’ya girmemizin garantisi oldu... Aynı zamanda da yaşadığımız özgüven kaybını tedavi ederek ümide sarılmamızı sağladı...

        Avrupa’nın dev ülkelerinin eski formlarını mumla aradığı ve bizim evimizde şampiyon olabileceğimiz bir turnuvada, neredeyse kupadan söz edemeyeceğimiz bir duruma gelmiştik ki, gittikçe açılan ve başarılı oyunla morali yükselen bir ülke haline geldik... İnşallah, bu tam bir özgüven aşılar da yolumuza 2001 Avrupa ve 2010 Dünya Şampiyonası finalisti ruhuyla devam ederiz...

        Futbolun bir dönemi var ki, sadece yıkılmadık, sadece moral olarak çökmedik, ne kadar kavga varsa hepsini yaşadık. Gruplaştık, bölündük, parçalandık ve üçüncü olduğumuz 2002 Dünya Kupası’nı, artık rüyamızda göremeyeceğimize inandık... Sadece bununla da kalmadık, yıllarca alkışladığımız Fatih Terim Hocamız’ı, Barcelona apoletiyle markalaşan Arda Turan’ımızı harcadık... Burak Yılmaz’ından Selçuk İnan’ına kadar bütün futbolcularımızı zan altında bıraktık ve neredeyse prim uğruna vatanını bile satacak insanlar muamelesi yaptık...

        Hem de bu olaylar, yıllarca Türk futboluna hizmetleri olan, birbirinden kıymetli isimlerden oluşan ve futbolcularımız kadar yıldız diyebileceğimiz TFF yönetiminin gözleri önünde cereyan etti... Bu gerçek bir yıkımdı ve kelimenin tam anlamıyla dip yapmaktı...

        Çoğu zaman utandık, yüzümüz kızardı, karnımız ağrıdı, midemiz bulandı, suratımız asıldı, keyfimiz alabildiğine kaçtı ve büyük ayıplarla yaşamaya başladık... Neredeyse Rusya’daki finallere gidemeyiz artık demeye başladık ki, bir galibiyetle yeniden ümitlendik...

        Çünkü biz 80 milyonluk bir ülkeyiz ve grubumuzdaki hiçbir takım, ortalığı silip süpürecek ve puan farkını açacak, bizden üstün bir ekip değildi... Nitekim öyle de oldu... Onlar tökezledi, biz kazandık ve yolumuz yine aydınlandı, yeniden ümit yeşerttik... Çoktandır kaybettiğimiz cesaretimiz ve takım ruhumuz geri geldi...

        Tabii ki de elindeki Ay-Yıldızlı bayraklarla, sadece ülkemizi değil, dünyanın her tarafını Türkiye’ye çevirmeyi başaran seyircimiz de, neredeyse yürüme melekesini kaybetmiş bir futbol takımını tuttu, ayağa kaldırdı, oynattı, koşturdu ve coşturdu... Yıllarca İzmir’de uğurlu Atatürk Stadı’nı, devleri devirdiğimiz Bursa Atatürk Stadı’nı, Avrupa Şampiyonası öncesinde Konya’yı rakiplerimize zindan eden Konya seyircisini, sonra Antalya’da Milliler’i coşturan taraftarımızı bilenler, futbol şehri Eskişehir’de inanılmaz bir itici güçle Hırvatlar’ı yenmemizi sağladılar...

        İşte Anadolu’nun gücü bu... Anadolu insanının kabaran sevgisi, müthiş katkısı bu... Anadolu ruhunun taraftar olarak yansıması buysa, futbolcu, yönetici ve hoca katkısı da en az bu kadardır... İhmal edilen altyapılar, görmezlikten gelinen özkaynaklar, kaderine terk edilen futbol okulları, elinden tutulmadığı için kaybedilen kabiliyetler... Dahası Türk milletinin rızkını üçüncü sınıf futbolculara peşkeş çeken, kulüpleri borç batağına ve iflasa sürükleyen anlayışın dimdik ayakta olması... Elindeki değerleri göremeyip, görmek istemeyip şaibeli transferlerle Türkiye’nin paralarını, Türk gencinin hakkını peşkeş çekenler, transfer değil kendileri için ticaret yapanlar artık ders almalıdır ve federasyon da onlara dur demelidir...

        Bu yağmacılıktan vazgeçilmelidir... Yasak getirilmese bile, yabancılara mutlaka kriter getirilmeli ve ülkemize gelecekse de vazgeçilmez isimler alınmalı, bu da bir takımda en fazla 5’i geçmemelidir... İlla da almak isteyen ve gücü yeten kulüpler varsa da Barcelona, Liverpool, Bayern Münih ayarında yıldızlar almalı... Milli coşku tamam da, bunlar asla unutulmamalı ve ihmal edilmemeli.

        Diğer Yazılar