Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Beşiktaş için 5 kuruş adına babamı asarım” diyen bir isim Divan Kurulu Başkanı Yalçın Karadeniz. Son günlerde yine esiyor, gürlüyor. Yine manşetlerde. Yine türlü türlü olumsuzluklarla. Bu kez de “Borç 1 katrilyon. Deniz bitti” sözleriyle.

        Beşiktaş’ın en üst makamında oturan kişi, bırakın Beşiktaş’ı yüceltici bir demeci, Beşiktaş’ın itibarını yerle bir ediyor. İyiyi görmüyor, kötüyü gündeme getirip kendi kulübünü karalıyor. Divan kurulu toplantısında kürsüye elinde belgeyle gelip, Beşiktaş Başkanı’nı yalancı çıkarmaya çalışıyor. Bunları dile getirdiğim için de beni kendisine düşmanlık yapmakla suçluyor. Sadece yaşanmış şu olayı anlatayım.

        Borcun 600 milyon liraya dayandığı günlerde Yalçın Karadeniz geçmiş yönetimi ibra etmeyen üyelerle kulüp binasında bir toplantı yaptı. Önce, “Elinizde belge yoksa karşı tarafın size tazminat davası açma hakkı doğar. Buna hazır mısınız?” sözleriyle hafiften bir gözdağı verdi!

        Üyeler ise “Siz divan kurulu olarak hızla ve kontrolsüz artan borçlarla ilgili yönetim kuruluna bir tebligat veya telkinde bulundunuz mu?” sorusuyla karşılık verdi.

        Sayın Karadeniz’in cevabı, “Tüzük gereği böyle bir şey yapmama gerek yok” oldu. Ardından da “Sizin cebinizde para var mı? Her ay kulübe 1 milyon dolar verebilecek misiniz? Aksi halde susun” dedi?

        Yani hem üyeleri aşağılayıp, küçük gördü, hem de lafı Yıldırım Demirören kulübe her ay 1 milyon dolar veriyor, siz ne konuşuyorsunuza getirdi. Üyelerin son sözü, “Beşiktaş Del Bosque’ye 8.5 milyon Euro verecek kadar zengin, bizim paramıza ihtiyacı yok” oldu, toplantı bitti.

        Yıldırım Demirören’e laf söyletmeyen Yalçın Karadeniz bugün Fikret Orman yönetimini eleştiriyor da görevi, makamı, konumu gereği uyarıyor da yerden yere vuruyor da.

        Sayın Karadeniz’in yaşına, kişiliğine, makamına saygım sonsuz da bu farklı tutumu neden acaba?

        TÖRE-SOSA YOKSA BEŞİKTAŞ YOK

        Sezonun ilk yarısındaki Beşiktaş’tan son maçlarda eser yok. O coşkulu, tempolu, göze hoş gelen futbolun yerinde yeller esiyor. Takım gol pozisyonuna girmekte bile zorlanıyor. Kimse inkar etmesin, düşüş var. Bilic telaşa gerek yok dese de telaş zaten takımda var. Bu hissediliyor, görülüyor.

        Hatta o telaş Bilic’i de etkilemiş. Ve bence Bilic, Bursaspor’dan korkuyor. Kayseri maçında sahaya sürdüğü 11 bunu gösteriyor. Haksız da sayılmaz. Bursa’nın Galatasaray karşısındaki futbolu, ertesi hafta Gençlerbirliği maçındaki performansı Bilic’i endişelendirmek için yeter de artar bile. Takım son dakikaya 1-1 beraberlikle giriyor ama ben bu maçı alacağım diye bas bas bağırıyor. Rakibi ısırıyor, hırpalıyor, istediğini alıyor.

        Beşiktaş’a bakıyorum 9 kişi kalmış Rize’yi penaltı golüyle yenebiliyor. Kayseri’de dökülüyor. Üretkenlik yok, yaratıcılık yok. Veli’si, Atiba’sı, Demba’sı tamam da sıkışan maçlarda fark yaratan iki isim Töre-Sosa. Gökhan Töre-Sosa yoksa Beşiktaş yok. Bu ikili sezon sonuna kadar her maçta iyi oynarlarsa ne ala, bir-iki maç kaçırırlarsa vay Beşiktaş’ın haline.

        MHK’YI GENEL KURUL SEÇERSE

        Yıldırım Demirören, Şansal Büyüka’nın sorularını yanıtlarken MHK’nin genel kurul tarafından seçilmesini gündeme getirdi. Kulüplerin her hafta hakemleri hedef almasından belli ki kendisi de rahatsızlık duyuyor. Bu önerisinin gerçekleştiğini düşünüyorum da...

        Sıkıntılar olur elbette. Canı yanan, şampiyonluk hedefinden kopan, ligde kalma umudu pamuk ipliğine bağlı olan kulüpler ortalığı yangın yerine çevirir. Binbir türlü hesap yapılır. Kulüpler oy verdiği adaydan karşılığını da ister.

        Ama olumlu yanları da çok. Seçimle geleni kimse görevden alamaz. MHK tam anlamıyla özgür olur, MHK Başkanı hürgeneral. Federasyon ile uyumlu bir çalışma ortamı yakaladıktan sonra da hakemler geleceğe daha da güvenle bakarlar.

        Diğer Yazılar