Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Duygularımızı neden saklamaya çalışıyoruz ki…

        Geçen gün işimle ilgili bir mevzuda baya bir sıkıştım. Yaratıcı insanlarız ya hani, bizim için öyle deniliyor ya hep, işte ben o sıra bir cacık üretemedim. Tıkandığım noktada bir arkadaşımdan yardım istedim. Buraya kadar hikaye sıradan ama benim durumumdaki bir insan için kabul edilebilir gibi değildi: Bir arkadaşından fikir istemek! Evet evet şaka değil, bunu istemek durumunda kaldım.

        Sağ olsun arkadaşım baya bir yardımcı oldu. Bir iki saate problemi toparladık ve ben bomba gibi fikirleri cebime doldurduktan sonra rahatlamaya başladım. Laf lafı açtıkça da bir ara arkadaşıma:

        “Bir şey diyeceğim, sen bunu ortak arkadaşlarımıza söyleme olur mu? Şimdi öğrenirlerse fena dalga geçerler, bir de fikirsiz kaldığımı öğrensinler istemiyorum...” derken kendimi buldum. O an beni yargılayabilecek kimse yoktu ya da karşımdaki adam benimle dalga geçmiyordu. Buna rağmen tedirginlikle, öylece kelimeler ağzımdan saçıldı.

        Arkadaşım benim bu söylediğime yorum dahi yapmadı fakat sonra kendi kendime rahatsız oldum: Bunu neden söyledim? Yardıma ihtiyacım olduğunu kimse bilsin istemedim. Bu duygudan hoşlanmadım, daha doğrusu korktum!

        Ben bu duygumu saklamaya çalıştım.Aynı korkulaın farklı farklı versiyonları da oluyor. Örneğin;

        Neden hayatımızda artık tek gecelik ya da takılmalık ilişkiler var? Birlikte olduğun insana duygularını söylemek zor geliyor da ondan. Hissedilebilecek en özel anları paylaşıyorsun ama iş duyguları dillendirmeye geldiğinde, kelimeler yutkunamadığın lokma gibi gırtlağında kalıyor. Belki de en güzel ilişkiler bu yüzden başlamadan bitiyor. “Peki ya o benim gibi hissetmiyorsa?” Korkusu o kadar ağır geliyor ki… Bu soruyla yüzleşmek yerine sessiz kalıp, hayata öylece devam etmek kolay geliyor.

        İçten içe seni yiyip bitiriyordur ama yine de “Aman sus, kimse bilmesin!” deriz. Zayıflıktır çünkü; duygularını ifşa etmek. Yahu bir süre sonra zaten ortada sen diye bir şey kalmayacakken niye bu susma isteği ya da saklama gereği?

        Korku öylesine güçlü bir duygu ki onunla baş edilebilmek ciddi bir savaş. Beyin bu savaşa girmek yerine her zaman olduğu gibi yine kolay olanı seçiyor. Onun için çözüm; susmak, saklanmak ya da kaçmak. Prangaları biz takıyoruz, bir başkası değil. Denir ya hep, kendi kendinin düşmanı diye... Aynı o hesap; en iyi düşman kendimiz.

        Karşı tarafa çamur atmadan, yaşadıklarınızı tekrardan düşünün. Problemin arkadaşların dalga geçmesi ya da adamın davranışları olmadığını göreceksiniz. Korku bize bunu yaşatıyor.

        Korktuğumuz için, kendimizi daha fazla zor durum içinde bulduk.

        Korktuğumuz için, kendimizi kapana kıstırdık.

        Korktuğumuz için, duygularımızdan vazgeçtik.

        Ve evet korktuğumuz için, sustuk.

        Bugün dışarıda gördüğüm, duyduğum hikayelerin temel problemi aynı: Korkudan sıvışmak!

        Reddedilmekten, hata yapmaktan, yanılmaktan, küçük düşmekten ölesiye korkuyoruz. Bu yüzden de planlar yapıyoruz, taktikler uyguluyoruz. Oysa hayat: Biz planlar yaparken yaşadıklarımız.

        Çok kıymetli iki konuvar: Hayat ve zaman. İkisini de geri alamıyoruz. Teknoloji henüz bize bu imkanı sağlayamıyor. O yüzden korkularımızı bir kenara bırakıp, duygularımızı dolu dolu yaşayalım.

        Diğer Yazılar