Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SON üç yıldır çözüm sürecine ilişkin devam eden çalışmalarda karşımıza hep aynı sorun çıkıyor.

        Temelinde de öncelikler sıralaması yer alıyor.

        Hükümet silahın bırakılmasını öncelikler sıralamasının başına yerleştirirken, PKK ve HDP ise İmralı ve Kandil’in tercihlerini birinci sıraya koyuyor.

        Geriye de şu soru kalıyor; önceliklerin buluşmadığı yerde uzlaşma nasıl olacak?

        Ayrıca taraflar barış denildiğinde ne anlıyor?

        Ya da bir süredir tartışılan, arkadaşım Ruşen Çakır’ın da dün köşesinde dile getirdiği medyanın rolü nereye konuluyor?

        Örneğin, bir terör olayı sonucu ölen veya şehit olan kişilerin ailelerinin yoksulluklarının, hangi koşullarda yaşadığının haber yapılmasının sürece katkısı militarizmi yükseltiyor mu, yoksa aşağı mı çekiyor?

        BARIŞIN KILAVUZU

        Batı bu sorularla 1960’lı yılların başından bu yana, yani terörizm faaliyetlerinin arttığı dönemlerden beri ilgileniyor.

        Bu alanda çalışmaları bulunanlardan biri de Prof. Dr. Johan Galtung...

        Onun çalışmalarını 1990’lı yıllarda Prof. Dr. Jake Lynch ve Annabel McGoldrich geliştiriyor.

        Çatışma alanlarında barışın sağlanmasına katkı verdiği de denenip görülüyor.

        Galtung, barış kavramını basit bir düzlemde şöyle tarif ediyor:

        “Barış=Şiddetsizlik+Yaratıcılık...”

        “Yaratıcılığı” da siyasetin üreteceği akıllıca çözümler değil, medyanın sorun yaratan konumdan çok, çözüme katkı sağlayan yaratıcı konumu olarak tarif ediyor.

        Lynch ve McGoldrich ise bir adım ileri taşıyıp, medyanın dilinin ne olması gerektiğini bir kılavuza bağlıyor.

        İlk adımına da “Bir çatışmayı sadece iki tarafın çatışması gibi göstermekten kaçının” kuralını koyup ekliyor:

        “Çünkü, iki tarafın çatışması gibi gösterildiğinde bunun mantıksal sonucu birinin kazanması, diğerinin kaybetmesidir.”

        Sorunu, “ben-biz” ve “öteki” gibi koymamak gerektiğinin de altını çizip devam ediyor:

        “Böyle yapıldığında, diğer taraf bir ‘tehdit’ ya da uygar olmayan şeklinde kurulacak ve bu da şiddeti haklılaştırmada kullanılacaktır. Bunun yerine, ‘ben’ içinde ötekini arayın...”

        İŞTE LİSTE

        Ardından sıralıyor:

        - Çatışmanın diğer yer ve zamanlarda insanları nasıl etkilediğinin izini sürün.

        - Liderler tarafından imzalanan belgelerin mutlaka barış getireceği yanılgısına kapılmayın. Bunun yerine, gelecekte insanları hâlâ şiddet uygulamaya yöneltebilecek meseleler kalmışsa, onları haber yapın.

        - Bir şiddet eylemini ya da şiddete dayalı politikayı sadece görünür etkileri açısından değerlendirmeyin. Görünmeyen, psikolojik ve travmatik kalıcı etkilerini de ortaya koyun. Örneğin, sürekli şiddete maruz kalanın, şiddet yaratacağı gibi...

        - Çatışmalardan gündelik hayattaki insanların nasıl etkileneceğini, liderler tarafından açıklananın değişiklikleri elde etmenin tek ya da en iyi yol olup olmadığını sorgulayın.

        - Sürekli taraflar arasındaki farklılıklara odaklanmak yerine, onların ortak zeminine, buluştukları alanlara ilişkin bilgileri ortaya çıkarabilecek sorular sormaya çalışın.

        Liste uzayıp gidiyor.

        Ne dersiniz, yapabilir miyiz?

        Diğer Yazılar