Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DEFTERİNE 6 Mayıs 1915’i not düşmüş. Savaşın gece boyunca devam ettiğini belirtmiş.

        Boğaz ve Seddülbahir’de çatışmaların sabah şiddetlendiğini, gemilerin burnu üç taraftan kuşattığını da yazmış.

        Ardından şu notu eklemiş:

        “Karada devamlı yağmur yağıyor. Akşam Kaletepe tarafından da sesler gelmeye başladı. Evvelki gün, yukarıda adı geçen bu yerde ölüleri gömmek için 3 saat ateşkes oldu. Yaralılarımızın sayısı çok. Hafif yaralı olanları evlerine gönderiyoruz...”

        Günlüğün sahibi, Gaziantep’in ileri gelen Ermeni ailelerinden birinin oğlu, Osmanlı askeri doktoru Avedis Cebeciyan...

        Dikkat ediyorum, her sayfasında askerden, “Yaralılarımız, ölülerimiz” diye söz ediyor.

        22-23 Ağustos 1915’te Akpaş’ta tuttuğu günlüğünden anlıyoruz ki cephedeki tek Ermeni doktor da değil:

        “Eve bir kartpostal gönderdim... Yeni bir Ermeni doktor daha geldi. 4 doktor olduk. Şahbaz, Armenak, Boyacıyan ve ben...”

        Sonrasını ise bir insanın hayatında olmasını istemeyeceği kadar ağır ve büyük dalga yaratan gelgit altında yaşıyor.

        İKİ ARADA

        Bir yanı Batı’da, kendinden biri, düşmana karşı cephede vuruştuğu asker arkadaşının yaşamında...

        Diğer yanı ise o askerin bağlı olduğu Osmanlı ordusunun sürgüne yolladığı ailesinin hayatında...

        Vatanı ve ailesi arasında tercih yapmak zorunda bırakılan bir insan için bundan daha ağır ne olabilir?

        Öyle ki Çanakkale’de savaştığı tarihte, babası, annesi ve ailesinin diğer fertlerinin tehcir nedeniyle Halep’e kaçtığı bilgisini alıyor.

        Birkaç gün sonra komşusuyla ilgili kötü haber iletiliyor:

        “Evden mektup aldım. Araksya ve Halepli Nazar’ın aileleri Der Zor’a sürülmüş. Hama’da bulunan kardeşim Krikor, kız kardeşim Salihe ve kocası Artin, bitişiğindeki köylere sığınmışlar.”

        Ve diğeri geliyor:

        “Evden bir kartpostal aldım. Kız kardeşim Noyemi’den hiçbir haber yokmuş. Habur Nehri kıyısındaki bir yerde bulunduğu düşünülmekteymiş. Pek üzgünüm.”

        Bir süre sonra da detay bilgi ulaşıyor:

        “Evden bir kartpostal aldım. Kız kardeşim Noyemi’nin Sebha Dağı’na (Suriye çölü) sürüldüğü, çocukları Kevork ve Garabet’in ise öldüğünü öğrenince çok üzüldüm.”

        Tayinini Doğu illerine istiyor, Palu’ya vardığında boşaltılmış Ermeni köyleri ile karşılaşıyor.

        DEDEMİN BABASI

        Cebeciyan’ın günlüklerine #Tarih Dergisi’nde rastladım.

        Anlattıkları için “Kurmaca” iddiası dile getirilebilir, ancak gerçek olan bir şey var ki o da Cebeciyan’ın Çanakkale’de vatanı kurtarmak için savaşan askerin arasında olduğudur.

        Yani Çanakkale, ülkenin evlatlarının din, dil, etnik fark gözetmeden vatanı kurtarmak için ortak mücadelesinin vücut bulduğu yerdir.

        Tekleştirilemez; Ermeni sorununa da alternatif yapılamaz.

        Çünkü asıl sorun Ankara ile Erivan arasındadır.

        Unutulmasın ki Ankara yıllarca yürüttüğü inkâr siyasetinden bu noktaya geldi; insanileşti.

        Erivan ise işin siyasi tarafını bırakıp insani boyutuna henüz ulaşamadı.

        Dilerim her iki taraf da sınırı kapalı tek komşusuyla 100 yıl daha bu şekilde devam edemeyeceğini anlar.

        Dedemin babasına yönelik iddialarının ispatını, hesabını da benden ve evladımdan sormaz...

        Diğer Yazılar