Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SİYASİ partiler bu seçimde de bireye yönelik vaatlerle yola çıktı.

        Aslında bütününe bakıldığında CHP’nin orman köylülerini yeniden tespiti gibi birkaç farklı yaklaşımın ötesinde vaatleri üç aşağı beş yukarı aynı.

        Dolayısıyla bu seçimin ana arteri terör oluştururken, vaatler de bölüşümcü sosyal adalet üzerine kuruldu.

        Son olarak AK Parti’nin de seçim beyannamesini açıklamasıyla bütüne bakıldığında geçen seçimde emeklilerde olduğu gibi bu seçimde de gençleri tespit eden CHP yine öncü durumda.

        Sandık Yollarında dizisi için gezdiğim Anadolu’da dikkatimi çekti, seçmen vaat ve proje yorgunu haline gelmiş...

        Kahvehaneleri işgal eden nüfusun büyük bölümü ise gençler ve emekliler.

        Dede ile torun kahvehanede oturmuş, orta direğin kazancından pay almayı bekliyor.

        İşin acı tarafı da Anadolu’da ciddi oranda haciz artmış, son dönem 2.5 milyon kişi haciz takibine uğramış.

        Birçok orta büyüklükteki şirket sıkıntıya girerken, büyükler küçülerek kurtulmanın yolunu bulma peşine düşmüş; orta direk işini kaybedip babası ile oğlunun arasına katılma korkusuna kapılmış.

        Böyle bir dönemde de siyasi partilerin bölüşümcü sosyal politikalara yoğunlaşması kaçınılmaz.

        Ancak bütün bunların yanında dikkat çeken bir nokta var.

        Madem bölüşümcü sosyal politikalar, yani herkesin hakkı oranında milli gelirden pay almasını sağlayacak uygulamalarda neden sadece gençler ve emekliler öne çıkarılıyor?

        Veya, toplumun büyük bölümünü oluşturan orta gelir düzeyi diye nitelediğimiz kesimin tümüne dönük bir politika neden geliştirilmiyor?

        Bu soruya verilen yanıt: “Orta sınıfın üzerindeki yükü hafifletmek de ona en büyük hizmettir. Onun sırtındaki en büyük ağırlık da emekli anne-babası ve yetiştirmek zorunda olduğu evladı; o nedenle ikisine yöneldik...”

        ORTA SINIF?

        Bu söylemin tutarlı tarafı var.

        Ancak, herkesin kendini orada bulduğu Türkiye’de, güçlü bir orta sınıf söylemi henüz yok.

        Yani yükü omzunda taşıyan, Özal’ın tanımında olduğu gibi “orta direğin” beklentisi çok daha yüksek.

        Çünkü, taşradan gelenlerle nüfusu genişlemiş olmakla birlikte niteliği değişmiş, bir zamanlar bir üst sınıfa dahil farz edilen beyaz yakalılar diye adlandırdığımız mühendis, mimar, şube müdürü, öğretim görevlilerini de kapsayan kesimin beklentileri yükselmiş.

        Daha önemlisi, asgari ücretin biraz üzerinde gelire sahip olanlardan başlayıp en yükseğinin 5 bin lira civarında kazancı olan bu kesim geçmiş yıllara göre daha da fakirleşmiş...

        Dikkatimi çeken bir diğer nokta ise daha önce verilemez denilen iki maaş ikramiyeyi bugün bütün partilerin vaat ettiği emekliler.

        Büyük bölümünün maaşlarında taksitli kesinti var, hatta bazıları da haciz noktasına ulaşmış, bu sorunu üstlenmek de orta sınıftaki evlada kalmış.

        YÜKSEK DUYGUSALLIK

        CHP Genel Başkan Yardımcısı Sencer Ayata’nın önceki gün Habertürk’teki Kübra Par söyleşisinde dile getirdiği “Türkiye’nin sorunu yüksek duygusallık” tespiti çok doğru.

        Alanda da her adımda bu yüksek duygusallığa rastlamak olası.

        Ayata’nın da vurguladığı gibi “maç kitlesine dönmüş” herkes bir diğerine karşı tavır, gard alma noktasına gelmiş.

        Bir bunalmışlık, içe bükük veya içe patlamış bir toplumsal yapı ortaya çıkmış.

        Dilerim bu ruh halinden bir an önce çıkılır, yoksa hayırlara vesile olmaz...

        Diğer Yazılar