Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TANSİYONUN aşağı çekilirken de yükseliyor olmasının tek nedeni var.

        Türk-Rus ilişkileri son çeyrek asırda hiçbir zaman köklü temellere dayanmadı, konjonktürel çıkarlara göre oluştu.

        Ne zaman ki ulusal çıkarlar çatışır, ilişkiler o andan itibaren karşıt kamplara taşınır.

        İlginçtir, her kriz sonrasında muhakkak ikili ilişkilerin düzeltilmesine yarayacak önemli bir toplantı mevcuttur.

        Aynen 2 hafta sonra gerçekleşmesi beklenirken iptal edilen Üst Düzey İşbirliği Konseyi (ÜDİK) toplantısının öncesinde ortaya çıkan uçak krizi gibi.

        Benzer bir süreç Ekim 2012’de Türk jetinin düşürülmesi sırasında da yaşanmış, bir süre ertelenmişti.

        Rusya’nın Gürcistan ile ilişkilerinin gerildiği dönemde de bir başka şekilde kriz gelişmiş ve 2008’de Moskova Türkiye’den domates, biber ithalatını durdurmuş; beyaz et girişini de yasaklamıştı.

        Bir başka gelişme de bu krizin gelişini haber veren Suriye’de uçan Rus jetlerinin Türk hava sahasını 3-4 Ekim tarihlerinde ihlal etmiş olmasıydı.

        Türkiye’nin sert tepkisi üzerine 15 Ekim’de Rusya’dan hava kuvvetleri komutan yardımcısı seviyesinde bir heyet Ankara’ya gelip “olayın tekerrür etmemesi için alınacak önlemleri” belirlemişti.

        Ama durum değişmedi, sonrasında da hava ihlalleri devam etti.

        ÇELİŞKİLİ AÇIKLAMA

        Bu krizde dikkat çeken ise Rus kamuoyu tarafının yüksek tepkiyle donatılması, bir de yaptırımlar konusunda Kremlin ile hükümet kanatlarından gelen açıklamalardaki çelişki.

        Örneğin, Kremlin sabah saatlerinde ticari ilişkilerde bir kısıtlama olmayacağını bildirmesine karşın, bakanlar krizin boyutunu yükselten açıklamalarda bulunmayı tercih etti.

        Bununla birlikte hükümet içinden de meseleye soğukkanlı yaklaşım gösteren yok değildi.

        Maliye Bakanı Anton Siluanov’un, iki ülke gerginliğinin sürdürülmesinin yaratacağı etkinin büyük olacağına dikkat çekerek, küresel krize de yol açabileceğine dönük uyarısı ve yumuşatma çağrısı da bunun yansımasıydı.

        Bir de ambargo değil, kısıtlamaya gidileceğine dönük açıklamalar, krizin diplomasi yoluyla çözümlenebileceğinin işaretiydi.

        BÖLGESEL SORUN

        Krizin bu noktaya gelmesinin nedeni olarak gösterilen bir diğer unsur ise 1 Ocak’ta BM Güvenlik Konseyi’nin gözetiminde Suriye’de sağlanacak ateşkes öncesi tarafların daha fazla pozisyon kazanma çabası.

        Dolayısıyla yıl başıyla birlikte sorunun da düşeceğine inanılıyor.

        Ancak krizin bir başka boyutu var ki, bu hız kesmek yerine krize sürat yaptırıyor.

        O da Türkiye’nin 1980’li yıllardaki Kıbrıs geriliminden bu yana tepki gösterdiği S-300 ve S-400 hava savunma sisteminin bu kez Suriye’ye gelecek olması.

        Anımsanırsa, Türkiye’nin tepkisi üzerine sistemin Kıbrıs yerine Türkiye’nin kapsamı dışında bir yere konuşlandırılmasıyla sorun aşılabilmişti.

        Şimdi ise sistem tasarlandığı gibi Lazkiye’ye yerleşirse, Tel Aviv’in kuzeyinden Konya’ya, Kıbrıs’tan Erbil’e uzanan geniş bir coğrafyayı Rusya kontrolüne alarak kapatacak.

        Güçler arası yeni bir rekabetin kapısını aralayacak.

        Suriye meselesinin çözümünü kolaylaştırmak yerine içinden çıkılmaz hale getirecek.

        Dilerim bu mesele iç kamuoyuna dönük manevralarla kalır, yoksa içinden çıkılmaz bir hal alır.

        Diğer Yazılar