Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bayram gezmelerinde, AK Partililer dahil her sohbetin sonucunun vardığı yer oldu.

        “Mağdurlar ordusu yaratıyoruz...” ya da “... yarattınız” cümlesiyle de son buldu.

        Birçok konuda ayrı düşünen, farklı siyasi kulvarlarda mücadele edenlerin, “politik ortaklaştıkları” zemin haline gelmiş FETÖ soruşturmaları.

        Özellikle de darbe girişiminin herhangi bir aşamasında yer almadığı halde, sendika üyeliği veya bankada hesabı dolayısıyla tutuklanan veya kamu görevinden atılanlar...

        Gördüm ki bayramlaşma dolayısıyla sohbet ettiğim hükümetin etkin konumundaki ismi de aynı yakınma içinde...

        Adını yazmam konusunda izni olmadığı için ismini vermeyeceğim; ancak şu cümlesi hükümetin konuya bakışı açısından önemli:

        “Meclis’i bombalayan, 240 kişinin ölümüne neden olanlar ile sendikaya üyeliği veya kredi için o bankayla para ilişkisine girenlerin aynı mahkemede yargılanması davayı baştan sulandırır; önemini azaltır...”

        Benzer durumun devam eden soruşturmalarda karşılarına çıktığını belirtti.

        “Deniz Baykal’ın kızının üniversitedeki odasını basıp bilgisayarını alıp götürmedeki amaç nedir?” sorusunu yöneltti.

        Zamanında müdahale edilmediği için benzer şekilde gözaltına alınıp tutuklananların olabileceğine dikkat çekti.

        MAMAK ÖRNEĞİ

        Ne yapacaklarını sordum, 1980 darbesi sonrası Mamak’ta yürütülen “MHPÜlkücü Kuruluşlar” ile “Dev Yol Ana” davalarını anımsattı.

        Muhabir olarak izlediğim Mamak Dev Yol Ana Davası, 574 ile başlayıp ek iddianamelerle 723 kişiye çıktı.

        1982’de açılan davanın mahkemesi ancak 2 yıl sonra başlayabildi ve 7 yıl sürdü.

        Yüksek mahkeme aşamalarıyla da 35 yılda bitti.

        MHP-Ülkücü Kuruluşlar Davası ise 587 sanıkla 29 Nisan 1981’de başladı, 5 yıl 11 ay 8 gün sonra 7 Nisan 1987’de sonlandı; yüksek yargı aşamasıyla 25 yılda bitti.

        İKİ MAHKEMELİ

        İki davadan yola çıkıp bugüne geldi:

        “Tutuklanan kişi sayısı 14 bini geçti. Ülkücü Kuruluşlar Davası’nda ana-baba adı okunması bile saatler alırdı. Bu kadar çok kişinin yargılanması, dosyaları arasında irtibat kurması da on yıllar alır. O nedenle doğrudan darbe girişimine karışan ile sempati duyanın ayrı mahkemelerde yargılanmasını sağlayacak yapıyı kurmalıyız. Yoksa içinden çıkılmaz hal alır. Darbeye kalkışıp bombayı atan ile sempati duyanı yan yana yargılarsak sulanır; aynı şekilde dava süresi çok uzayınca da laçkalaşır, amacından sapar.”

        Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın sohbetimizde her davanın kendi ilindeki tutuklularla yapılacağını söylediğini anımsattım.

        Aktardığına göre darbe girişiminde doğrudan bulunanların yargılanacağı “ana dava”nın görüleceği bir mahkeme hedefleniyor.

        Bir de FETÖ üyeliğinden yakalanan veya sempatizanı olarak katılanların her ilde kurulu mahkemelerde davalarının görülmesi hükümette tartışılıyor.

        Nitekim Başbakanlık’ta gelecek hafta oluşturulacağı açıklanan kamu görevinden atılan veya tutuklananların itirazlarının değerlendirileceği bir merkezin oluşturulması fikri de bu tartışmalarda ortaya çıkmış.

        Hükümet dışarıyla birlikte kendi içinden de yükselen sesleri dikkate almaya başlamış; kulak kabartmış.

        KARTPOSTALIMIZDIN

        Bayram ve yılbaşı öncesi Kızılay Meydanı’nın çevresini kartpostal satıcılarının tezgâhları kaplardı.

        Üst üste sıralı raflarda en çabuk ulaşılan yerde dururdu. Ortaokul yıllarımızda gülüşü gibi berrak bakan, “Mavi Boncuk” filminin “Yakışıklı Necmi”sinin kartpostalıydı.

        Lise yıllarımızda Hababam Sınıfı’nın “Damat Ferit”i...

        Lise bittiğinde bu kez “Sürü” filminin o muhteşem siyah-beyaz görüntüsüne hayran kaldığımız “Şivan” kartpostalı olarak bulduk.

        Mutlu gün kutlamamızda yakınlarımıza yine seni elçi gönderdik.

        Maden’in Nurettin’i olarak, üniversite gençlik mücadelemizin tam ortasında da kartpostaldaydın.

        Türkiye’de yasak olduğu için İngiltere’de izlediğim “Yol”un bu kez kartpostalda değil de “gizliden gizliye anlattığımız” göğsümüze işlenmiş ruhunun Seyit Ali’siydin...

        Her kartpostalın yollandığı evde de ayna kenarına iliştirilmiş aile ferdi oldun.

        O nedenle herkes seni sevdi, vicdanındaki bir kimlikle eş tuttu.

        Hak yolun açık, devrin daim, mekânın ışık dolsun Tarık Akan...

        Diğer Yazılar