Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Musul operasyonunun, kısa süre içinde biteceğini kimse varsaymasın.

        Ne başladığı gibi biter, ne de ilk başta planlanan güçler aynı kalır.

        Hükümet çevreleri de meseleye böyle bakıyor.

        O nedenle dün başlayan operasyonun, DEAŞ’ı Musul’dan kısa sürede çıkartacağını kimse sanmasın.

        Her ne kadar operasyon, DEAŞ’ı Musul’da katletmek yerine Suriye’ye doğru kaçışını sağlayacak şekilde tasarımlanmış olsa da kaçışın da yeni bir sorun üreteceği görülüyor.

        Eğer kaçış, Telafer ve Sincar’a doğru gerçekleşirse ve Şii güçler de bu bölgede devreye girerse, Sünni ağırlıktaki yöre halkının geçmişte yaşadıklarından dolayı desteğinin DEAŞ’a olacağından endişe duyuluyor.

        Bu durumda bölge halkının direnişinin farklı değerlendirilip katliama dönüşeceğinin, Türkiye’nin de seyirci kalamayacağı- nın altı çiziliyor.

        Aslında daha önce Cumhurbaşkanı, dün de hükümet sözcüsü Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un “B ve C planımız var” cümlesinin gerisinde de bu yatıyor.

        GÖÇ VE İŞGAL

        Diğer aşamaların devreye sokulması için gerekçe gösterilecek “durum oluşumu” bununla da sınırlı kalmıyor.

        AFAD’ın dün itibarıyla bölgedeki hazırlıklarını tamamladığı ve ilk aşamada 100 bini bulması beklenen göçün çok daha yüksek olması da Türkiye’nin bölgedeki askeri güçlerini harekete geçirmesi için yeterli neden olarak değerlendirilecek.

        Ayrıca, bölgeyi iyi bilen eski Musul Başkonsolosu, CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz’ın da dün altını çizdiği gibi, “Bugün Musul’un 2 ile 7 km dışında kalacağı ileri sürülen güçlerin orada kalmayacağı” da bir gerçek.

        Musul’un içine sadece onların gireceği ilan edilen Irak ordusu ve polisinin davranışı da Türkiye açısından önem arz ediyor.

        Hükümetin Musul politikasının oluşumunda etkin olan kişinin dün altını çizdiği gibi, “Başika ve diğer 9 merkezdeki 1800 mekanize, muharip ve eğitimci askerleri ile bölgede olan, Musul’un yanında konuşlu Türkiye, zaten operasyon bölgesinin içinde” bulunuyor.

        Özetle “planlar, kelimeyle isimlenmesinden çok sahadaki durum, gerçeklik neyi emrediyorsa onun üzerine kurulmasını” hedefliyor.

        İSTİKRARSIZLIK

        Operasyona katılanlar açısından da ciddi sorunlar yaratıyor.

        Türkiye’nin peşmerge gücüne eğitim verdiği Barzani de dün Washington gibi Ankara’ya çözüm yeri olarak Bağdat’ı gösterdi.

        Barzani bunu yaparken, DEAŞ’ın işgalini fırsat bilip yerleştiği Musul’un kuzeydoğusundaki yerleşim bölgelerini de kendisi açısından meşrulaştırıyor.

        Bunun ileride yeni bir soruna yol açacağını da herkes görüyor.

        Dolayısıyla Tuzhurmatu’da yakın geçmişte yaşandığı gibi peşmerge ile Irak ordusunun çatışmacı zemini de her zaman mevcut.

        Sahadaki durumun nasıl gelişeceğini de kimse öngöremiyor.

        Musul’da 10 bin militanı, 2 bin canlı fedaisi bulunan DEAŞ ile mücadele sonucu bölgenin stabilizasyonunun nasıl şekilleneceği de bir o kadar önem arz ediyor.

        Olasılık içinde görülmese de DEAŞ’ın Musul’dan çekilmesinin Rakka’yı zor bir hedef haline getirecek olması da cabası...

        Not: Önceki yazımda Sayın Bölükbaşı’nın “Savaş öncesi 1.8 milyon nüfuslu bir kent” cümlesi, sehven “8 milyon nüfuslu kent” olarak yer almış. Düzeltir, özür dilerim.

        Diğer Yazılar