Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Devrim Meydanı’nda, Küba’nın iki önderinden biri canlı, diğeri metal siluetiyle karşımda.

        Hem de tüm yüz kıvrımlarını, sakalının her bir telini görebileceğim mesafede, 3 metre uzağımda.

        Kıtanın öbür yakasından her “Socialismo o muerte” (Sosyalizm ya da ölüm) veya “Ya basta” (Artık yeter) haykırışında bu yakada bizi coşturan, gençliğimin ikonu karşımda duruyor.

        Yatak odamın kapısına posterini astığım, şapkasındaki yıldızının benzerini kitaplığımın en üstüne yerleştirdiğim Comandante Che’nin yoldaşı, adım atsam dokunacağım mesafede konuşuyor.

        Fidel Alejandro Castro Ruz...

        Uluslararası Küba Fuarı’nın 2 Kasım 1998’deki açılışı için Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez ile gittiğimiz Havana’da, Devrim Meydanı’nı (Plaza de la Revolucion) dolduran kalabalığın en önünde Castro’yu dinliyorum.

        Her şeyin 1960’ta donup kaldığı, film setine benzeyen kentiyle uyumlu o meşhur elbisesi içinde konuşuyor.

        İspanyolca bilmesem de bazen sesini alçaltıp bazen hiddetlendirerek ikna dolu vücut diliyle yakalıyor.

        Konuşması boyunca sosyalizmden söz etmiyor, “Hasta siempre!” (Sonsuza kadar) demiyor, yeni liberal ekonomik politikalar ve küreselleşmeden söz ediyor.

        “Bu politikalar nedeniyle, 1929 krizinden daha kötü ve tehlikeli bir noktaya geldik...’’ uyarısını yapıyor.

        Dünyadaki ekonomik daralmanın yaratacağı felakete dikkat çekiyor.

        ‘ÇOK PARANIZI ALIRDI’

        Bu aşamada, en önde duran, benim de arasında bulunduğum insanların gözünün içine bakarak espri yapıyor:

        “Size bu sözleri IMF ve Dünya Bankası’ndan birisi söylese çok paranızı alır. Ama ben para karşılığı söylemiyorum.’’

        İki elinin arasında başını aşağı yukarı hareket ettirerek öğretmen edasıyla anlatıyor: “Yeni liberal akımın getirdiği küreselleşmenin karşısındayız. Ama bunun kaçınılmaz olduğunu da biliyoruz. Yapmamız gereken, 1 trilyon dolara ulaşan spekülasyonları süratle vergilendirmektir.’’

        Sosyalizm için didinen Castro, karşımda kapitalizmin gelecek planını yapıyor.

        KRİZ UYARISI

        Rusya’nın geldiği noktayı eleştiriyor; Çin’i uyarmaktan da geri durmuyor:

        “Buğday cenneti Rusya, daha ne olduğunu öğrenmeden hemen kapitalizmi uygulamak istedi. Şimdi buğday ithal ediyor. Yarın Çin de pirinç ithal ederse şaşmayın. Bir kez daha söylüyorum; kriz çok büyük geliyor. Yarın, bir günde milyonlarca insan aç kalırsa şaşmayın...’’

        Küba’nın krizden etkilenmeyeceğini de “Biz IMF ve Dünya Bankası’ndan kredi almadık ki kriz bizi de vursun. Tek ayakta kalan biziz’’ diye gerekçelendiriyor.

        Fuar için gelen heyetlere akşam yemek vereceğini öğrendiğimde kitapçıya gidip Castro’nun yoldaşı Che için yazdığı kitaptan 2 tane alarak Bakan Erez’e veriyorum.

        Birini benim, diğerini de Erez’in kızı Nazlı için imzalatmasını rica ediyorum.

        Erez, Castro’ya hediye getiren tek heyet lideri olarak 2 kitabı imzalatıp gece yarısı otele döndüğünde heyecanla açıp kitabın ilk sayfasına bakıyorum.

        İmzasını Castro diye değil, Fidel Alejandro Ruz yazıp imzalamış.

        “Kimse Castro olduğunu anlamayacak” diye hayıflanırken, Erez “Takma kafana, benim Nazlı sayende çok sevinecek” diye teskin ediyor.

        Castro’nun ölümünü sabah öğrendiğimde 18 yıl önce yaşadıklarım aklıma geliyor. Bir de o günkü uyarıları ve bugünkü gerçekleşenler...

        Sonsuza kadar huzur içinde uyusun...

        Diğer Yazılar