Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Siyasal ve sosyal amaç güden her türlü şiddete terör denir...”

        En basit şekliyle böyle tanımlanan terörle Türkiye uzun yıllardır muhatap.

        Hatta 50 yılı aşkın süredir “terör” ile muhatap olmasına karşın, baş etme yöntemini bir türlü bulamıyor.

        Mücadele bu kadar uzun zamana yayılınca kanıksanmış halde ipin ucu boşlanıyor; dikkatler dağılıyor; yüreğimiz bir daha dağlanıyor.

        En son örneği cumartesi gecesi yaşadık...

        Oysa ondan önce bir yıl içinde benzeriyle tam 19. kez karşılaştık.

        Diyarbakır’da 5 Haziran 2015 tarihindeki patlamadan bu yana alındığında ise kitlesel katliama odaklı 24’üncü terör eylemine tanıklık ettik.

        Zamanda uzağa gitmeden, son bir yıl içinde gerçekleşenler ölçü alındığında neredeyse 18 güne bir eylem düşüyor.

        Bu veriler de gösteriyor ki terörist eylem gerçekleştirme sıklığını artırmış; daha çok eylem yapabilirlik kazanmış.

        Üstelik bu eylemlerini de son bir yıl içinde en çok İstanbul’da gerçekleştirmiş.

        Bu koşulda terörü en ağır şekilde lanetlerken, bir daha eylemini yapamayacak hale neden getiremediğimizi de sorgulamamız gerekmez mi?

        KORKUYU AŞTI

        Daha önemlisi, terör bir süredir yakaladığı boşluğu acımasızca caniliğe dönüştürüyor.

        Çünkü terör, yakın geçmişe kadar korkutarak sonuca ulaşma ve yapılacakları öteletmeye dönük bir eylem tarzı benimsiyordu.

        Bunu aştı; terörün bir sonraki aşamasına radikal aşırılığa; çok sayıda sivil insanı herhangi bir ayrım gözetmeden acımasızca öldüren şiddete yöneldi.

        Diyarbakır, Suruç, Bursa, Atatürk Havaalanı ile Ankara’daki üç patlama bunun en açık göstergesi.

        Artık adres sormuyor, kitlesel ölümle sonuçlanacak eylemi çekinmeden, sorgulamadan yapıyor.

        Bu durumda terörle mücadelenin buna uygun hale getirilmesi, en azından bir strateji belgesinin çıkarılması gerekiyor.

        Mücadele bütünlük içinde aynı strateji içinde hareket ederek sonuçlandırılırken, siyasilerin, yani karar alıcılar ile güvenlik gücü olarak uygulayıcıların ve ondan zarar göreceklerin voltranının sağlanması da lazım.

        Yoksa, kimyasal, plastik ve amonyum nitrat karışımıyla 400 kg bomba üretip MİT’e 400, Başbakanlık Dolmabahçe Ofisi’ne 300, Cumhurbaşkanı’nın kullandığı Yıldız Sarayı’na 500 metre uzaklıkta, Beşiktaş’ın merkezine kadar araç içinde getirip nasıl patlatabildiğinin bir izahını bulmak zorlaşıyor.

        VEHİM SORUNU

        Bundan daha önemlisi, terörle mücadelede uluslararası kamuoyu desteği olmadan sonuç almanın zor olduğu da bilinmeli.

        O nedenle her bir eylemin ardından Batılı ülkelerin terör örgütlerine destek verdiği söyleminin yaratacağı olumsuzluk gözden kaçırılmamalı.

        Çünkü bu tür söylemler, eli kanlı terör örgütüne hak etmediği algı yaratıp hak etmediği güç vehmine yol açıyor.

        Oysa Batılı ülkelerin içinde de terör örgütü PKK ile mücadele edilmesi gerektiğine inanan çok sayıda kişi var.

        Toptancı yaklaşımla söylenen sözler onlardan gelecek desteğin de önünü kapatıyor.

        Türkiye’nin içinde bulunduğu terör belasıyla mücadelesinin yöntemini, üslubunu ve çözüm yollarını bir daha sorgulamasından başka da çıkar yol gözükmüyor.

        Başbakan Yıldırım’ın muhalefet liderleriyle terör konusunda görüşme adımı da bu açıdan önem kazanıyor.

        Diğer Yazılar