Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Savaş, politikanın başka araçlarla sürdürülmesidir...”

        “Savaş Üzerine” eserindeki entelektüel öngörü ve derinliği bugün de teslim edilen 18. yüzyılın Prusyalı komutanı General Carl Von Clausewitz, savaşı böyle tanımlar.

        “Taktiğin, muhabere; stratejinin de savaş bilimi olduğunu” söyler; “taktik zaferlerin fiziki, stratejik zaferin de manevi” olduğuna vurgu yapar.

        Literatüre yerleşmiş “Savaşın sisi” başlığıyla, “Savaşlar doğası itibarıyla bilinmezlikler, belirsizliklerle dolu olgulardır” der.

        Clausewitz’in eseri, yakın geçmiş gibi bugün de liderlerin ve askerlerin başucu kitaplarındandır.

        Onu farklı kılan özelliklerinden biri de o dönemde devlet dışı güçlerin vekâlet savaşına da işaret etmiş olmasıdır.

        Bunları yazmamdaki amacım Ankara’nın, Suriye savaşında değiştirdiği taktik ve stratejik pozisyonunu irdelemek...

        POLİTİK HEDEF

        Türkiye’nin Suriye sorununa dahil olmaması gerektiğini savunanların dahi bugün kabul ettiği bir gerçek var ki Ankara yeni politikasını doğru zemine oturttu.

        Ancak, “Savaşın Sisi” de gerçeğini sürdürüyor.

        REKLAM

        El Bab’daki tuzaklı patlayıcılardan yabancı terörist keskin nişancılara kadar ağır riskleri taşıyor.

        El Bab’da DEAŞ’ı bölgedeki diğer etkin güçlerin katkısı olmadan temizlemek kolay gözükmüyor.

        Hele ki politik hedef olarak önünüze bir de Menbiç ve Rakka’yı koymuşsanız, bütün kesimlerle en azından engel olmayacak işbirliği içine girmeden sonuç almanın olanağı yok.

        O nedenle Moskova Mutabakatı, Türkiye’nin elini rahatlattı.

        Daha ilerisi, yakın gelecekte atmayı planladığı hedefler açısından da güç devşirmesine katkı sağladı.

        Kobani ile Afrin’in bir koridor halinde birleşmesinin önünü kesecek politik hedefini kolaylaştırdı.

        DAHA FAZLASI

        Belki, “İran’a çok daha fazla kazandırdı” denilebilir.

        Cenevre görüşmelerine dahi ilk aşamada çağrılmayan İran’ın, Bağdat’ın ardından Kuzey Irak’ta ve şimdi de Şam üzerindeki etkisini büyük ölçüde artırdığı da söylenebilir.

        Ancak unutulmamalı ki zaman zaman iç siyasi gerilimlere konu olsa da Ortadoğu’da asırlardır sorunsuz süren tek ittifak, Ankara ile Tahran arasındadır.

        Suriye’de de bugün bu ittifakın yeni bir aşamasına tanıklık ediliyor.

        Ayrıca yeni de başlamadı, 2012’de Washington’un Esad’ı devirmek için çıktığı yoldan sapmasının etkisiyle 2013’ten bu yana Ankara, Suriye özelinde Moskova ve Tahran’la ilişkilerini geliştirdi.

        REKLAM

        Buna bir de Washington’un PYD’ye vermekte olduğu silah yardımı eklendi.

        Ancak bütün bunların, Tahran’la bahar havasına neden olacağı sanılmasın.

        Tam tersine bir yandan PYD’nin güçlenmesi, diğer taraftan mezhepsel yaklaşım yerine, “İslam algısını” öne çıkararak Suriye denkleminde etkinliğini artırmış olsa da “Şii hilali”nin genişlemesi, Ankara’nın bölgedeki akraba ilişkilerini olumsuz etkiler.

        O nedenle El Bab’ı veya Menbiç’i, terörist kabul ettiği unsurlardan temizlemek kadar orada uzun vadede kalıcı olacağını sergilemesi de gerekir.

        Ankara’nın bugüne sıkı sıkıya sadık kaldığı, “Asker botu girmeyecek-No boots on the ground” kuralını esnetmesinin gerisindeki neden de bundandır.

        Şurası kesin ki, Halep’in batısından gelecek yeni güç de yetmeyecek, Ankara kendi kaynağından daha fazlasını karşı- lama yoluna gidecek...

        Diğer Yazılar