Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye ile Hollanda arasında ortaya çıkan hukuki ve siyasi anlaşmazlığın çözüm mekanizması ne olacak?

        Veya anlaşmazlık sürecekse siyasi, askeri, ekonomik ve hukuki yaptırımlardan hangisi geçerli olacak?

        İki soruyu yöneltmeme, Dışişleri Bakanlığı Birinci Hukuk Müşavirliği ile Başmüzakerecilik görevini yapmış, emekli büyükelçi, eski milletvekili Deniz Bölükbaşı neden oldu.

        Bölükbaşı, Türkiye’nin Hollanda’ya karşı yaptırım açıklaması içinde sadece düşük siyasi tedbirlerin uygulandığını belirtti.

        “Büyükelçiye ‘Gelme’ dedik, düzeyi biraz aşağı çektik o kadar” anımsatmasında bulundu.

        Uçuş iznine dönük uygulamaların “Türkiye’ye gelecek uçaklar mı yoksa üzerinden geçecek her uçak için mi” geçerli olup olmadığının da kesinleşmesi gerektiğinin altını çizdi.

        AİHM ZOR

        Bölükbaşı, yapılan açıklamalardan yola çıkarak, “AİHM’ye yapılacak başvurunun sonuç getirmesinin güçlüğüne” dikkat çekti.

        Gerekçesini de şöyle dile getirdi:

        “Devletler de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 33. maddesine dayanarak dava açabilir. Açıklamalardan anlaşılan o ki, devlet değil, bireysel başvuru yapılacak. AİHS’nin 10 ve 11’inci maddeleri toplantı ve gösteri özgürlüğünü güvence altına alıyor ama bazı sınırlamalar da getiriyor; ‘Yabancıların siyasal etkinliklerinin kısıtlanması’ başlığını taşıyan 16. maddesi Hollanda’ya kısıt getirme hakkını tanıyor.”

        BM VE LAHEY’E GİTMELİ

        Bölükbaşı, Hollanda’nın bu maddeye dayalı olarak kendini savunabileceğine dikkat çekti.

        AİHM yerine Lahey Adalet Divanı’na gitmenin çok daha yararlı olacağını bildirdi.

        Gerekçesini de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Kaya ile birlikte olan Lahey Büyükelçiliği Maslahatgüzarı ve Rotterdam Başkonsolosu’nun engellenmesine hatta gözaltına alınmasına dayandırdı.

        1961 Viyana Antlaşması’nın BM garantisinde olduğunu belirtti, Türkiye’nin bu kapsamda BM’ye başvurup konuyu Lahey Adalet Divanı’na taşıması gerektiğini söyledi.

        Türkiye’nin baştan koyduğu bazı çekinceleri nedeniyle tek başına Adalet Divanı’na gidemediğini anımsattı.

        Bu durumda Hollanda’ya “Eğer Viyana Antlaşması’nı ihlal etmediğini ileri sürüyorsan gel Lahey’e gidelim, orası karar versin” önerisinde bulunulması gerektiğini vurguladı.

        Maslahatgüzar ve konsolosun, diplomatik dokunulmazlık ve çalışma hakkının Viyana Antlaşması gereği koruma altında olması gerekirken bunun açıkça ihlal edildiğini, dolayısıyla Lahey’den olumlu sonucun alınmasının kaçınılmaz olacağını bildirdi.

        “Eğer Hollanda buna yanaşmaz ise zaten o durumda da baştan haksızlığını kabullenmiş olur” dedi.

        Konunun parti propagandasında bulunmak için gitmek isteyen Bakan Çavuşoğlu’nun uçağının indirilmemesi veya Bakan Kaya’nın engellenmesi seviyesinde tutulmasının sonuç getirmeyeceğini de kaydetti.

        “Bunlar bir ülkenin egemenlik hakkı, sadece müttefikliğe sığmayan konular, ama diplomatlarımıza yapılan Viyana Antlaşması’nın açık ihlali” dedi.

        Büyükelçi Bölükbaşı’yı dinlerken devlet umuru görmüş olmanın önemini bir kez daha anımsadım.

        Bir de 1 Mart Tezkeresi öncesi başmü- zakereci olarak ABD’li muhatabını pes ettirişini...

        Diğer Yazılar