Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İki olayı da yaşayanlarından dinledim.

        Gaziantep ve Şanlıurfa’da gerçekleşen, gelecek açısından önem arz eden iki önemli olay.

        Her iki olay da “Kitleler Psikolojisi” adlı muhteşem eserini yayınlamasının üzerinden 122 yıl geçmiş olsa da Gustav Le Bon’u bir daha haklı çıkaran özellikte...

        Olayların temelinde, bölgenin en önemli sorunu olan Suriyeliler var...

        Neredeyse 5 yıla yakın süredir birlikte yaşıyor olsalar da birbirlerine yakınlaşma yerine tepkileşerek uzaklaşmışlar.

        İlkini anlatan, siyasi kimliği de olan meyve-sebze işiyle uğraşan bir kişi...

        Sabah dükkânını açtığında çevrede birkaç Suriyeli görmüş; neden çevrede dolaştıklarına anlam verememiş.

        Bir anda sayısı 100’e yaklaşan Suriyeliler, ticarethanesine hücum etmiş, ne var ne yok yağmalayıp kaçmış.

        Birinin peşinden koşarken, öteki başka yönden gelip bir başka ürünü alıp kaçmış.

        Ticarethanesi çekirge sürüsü girmiş gibi olmuş.

        Emniyet güçlerine durumu iletip iletmediğini sordum.

        “Ne ismi ne kimliği var, kimi nereye şikâyet edeceğim” dedi.

        Anlatırken öfke doluydu...

        SOPAYI KAPAN...

        İkinci olayı anlatan ise büyümeden yatıştırılmasında emeği geçmiş güvenlik görevlisi.

        Olayın üzerinden 3 gün geçmiş olmasına karşın anlatırken dahi etkisi altındaydı.

        Anlattığı, Şanlıurfa’nın Haşimiye Meydanı’nda 4 gün önce polis kimlik sorgulaması yaparken 2 kişinin kafa atıp kaçması sonrası yaşanan olaylar.

        Aktardığına göre o sırada kendisi de meydanda bulunuyormuş.

        Polise saldıran 2 gencin Suriyeli olduğu haberi yayılınca esnaf sopa, balta, pala, ateş küreğini alıp olayın yaşandığı yöne koşmaya başlamış.

        İlk aşamada kitlenin önüne geçme olanağı bulamamışlar; saldıranların Suriyeli olmadığı konusunda kitleyi zor ikna etmişler.

        İç çekerek, “Suça karışanlar Suriyeli olsaydı işimiz çok zordu” dedi.

        Çünkü çevredeki esnaf, sokaktaki insan, ne bulduysa, Suriyeli olduğunu sandığı insanlara ve dükkânlarına saldırmaya, camlarını kırmaya başlamış.

        OMURİLİK HAREKETİ

        Her iki olay da Le Bon’un şu yaklaşımını bir asır sonra da olsa haklı çıkarıyor:

        “Kitleyi meydana getiren bireyler kimler olursa olsun; yaşama biçimleri, işgüçleri, yahut zekâları ister benzer, ister ayrı olsun, kalabalık haline gelmeleri onlara bir nevi kolektif ruh aşılar.

        Aşılanan bu ruh onları, her birini tek başına, ayrı ayrı duyacaklarından, düşüneceklerinden ve yapacaklarından tamamıyla farklı hissettirir, düşündürür ve yaptırır."

        Kitleleri buna iten nedeni de “bilinçaltı” olarak açıklar ve şöyle devam eder:

        “Yalnızca organik hayatta değil, zekânın işlemesinde de bilinçaltı olayları büyük rol oynar. Zihnin bilinçli hayatı, bilinçaltı hayatının yanında pek az etkiye sahiptir. Bilinçli hareketlerimiz (ırsi) etkileri altında oluşan bilinçaltı temelinde meydana gelir. Bu temel, ırkın ruhunu oluşturan sayısız ataların birikimini kendinde taşır... Zekâları bakımından birbirine hiç benzemeyen insanlar aynı istek ve duygu ile hareket eder. İşte o an beyinleri değil, omuriliklerinin kontrolüne girer...”

        Dilerim bir an önce, benzer olaylar yaşanmadan engellenecek sosyal projeler hayata geçirilir.

        Yoksa olup bittikten sonra “Allah akıl fikir versin” temennisinin de anlamı kalmaz.

        Çünkü kitlelerin aklı yoktur...

        Diğer Yazılar