Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ANKARA diplomasisinin bir özelliği vardır.

        Liderler arası görüşmeler öncesi bir şekilde nelerin olup olmayacağını tahmin eder; hatta öngörüleri de büyük oranda tutar.

        Başkent’te bu aylarda ardı sıra gelen resepsiyonlar nedeniyle son 4 gündür katıldığım davetlerde Doğu’sundan Batı’sına birçok ülkenin büyükelçisiyle sohbetlerimde aynı soruyla karşılaştım:

        “Erdoğan-Trump görüşmesinde ne olur?”

        Nasıl bir sonucun elde edileceğine yönelik öngörüye sahip olamamalarının temelindeki en büyük açmaz ise ABD Başkanı Trump’ın tahmin edilemez olması...

        Suriye politikalarında son dönem Pentagon odaklı önerilerle hareket eden Trump’ın, bundan vazgeçip farklı bir karar alması şu aşamada kolay görünmüyor.

        Benzer durum başka kriz alanları için de söz konusu...

        Fethullah Gülen ile ABD’de yargısı süren Reza Zarrab bağlantılı olarak tutuklanan Halkbank Genel Müdür Yardımcısı konusu yargıya ait meseleler olduğu için ilk aşamada belki bir gelişme olmayabilir.

        Ancak Beyaz Saray yönetiminin Türkiye’nin endişelerini gidermek için adımlar atabileceği de Ankara’da savunulan bir görüş.

        Dolayısıyla bugünkü buluşma sonucu önceden tahmin edilemeyen görüşme olarak da tarihe geçecek.

        KRİZLER BİTMEDİ

        Birçok yeni özelliğiyle birlikte çözülmesi istenen krizin ilginç bir durumu daha var.

        O da bugüne kadar ortaya çıkan krizler Türkiye’nin kendisi açısından olumlu adımları sonrası meydana geldi.

        Örneğin, 1975’te silah ambargosuna kadar varan kriz, Kıbrıs Barış Harekâtı’yla başladı, ardından afyon ekim alanlarıyla devam etti.

        Gerildikçe de Türkiye’nin zaten kapatacağı İncirlik Üssü haricindeki üslerden ABD güçlerinin çıkarılmasını öngören kararına kadar dayandı.

        Ardından savunma işbirliği anlaşmaları feshedildi...

        Krizin zirve yaptığı dönemde diplomasi her zamanki gibi bir delikten girdi ve yeni bir başkanla yeni uyum sürecini başlattı, yeni savunma anlaşmasını imzaladı.

        Türkiye ile ABD “stratejik ortak” oldu.

        Başkan baba Bush’un Ortadoğu konusunda Özal’a akıl danıştığı 1980’li yıllar, Türkiye-ABD ilişkilerin en iyi ve verimli dönemiydi.

        Ancak 1993 sonrası ilişkiler yeniden krize girdi.

        İkinci krizin çıkışı da bir sonrakinden farklı değildi, temelinde Irak vardı.

        Türkiye, Kuzey Irak’ta yeni yapılanmanın olmamasını isterken, Washington adım adım Kürdistan Yönetimi’ni oluşturdu; ilk başta Ankara’nın Barzani ile bozuk olan ilişkileri de zamanla bugünkü seviyesine taşındı.

        TBMM’den geçmeyen 1 Mart tezkeresi de sonrasındaki krizi yarattı.

        YARATAN DEĞİŞTİ

        Bugün ise bunların ötesinde bir durum; ilk kez Türkiye’nin “pozitif tutumundan” kaynaklanmayan, Washington merkezli bir kriz yaşanıyor.

        Çünkü son krizin çıkışında Türkiye’nin pozitif tutumunun ötesinde bir sürece tanıklık edildi.

        Obama yönetiminin son döneminde başlayan gerilim artarak bugünkü sorunların temelini oluşturdu.

        Trump da göreve geldikten sonra iç sorunlarla boğuşurken, diplomasi yerine askeri yanına aldı, onunla yürümeyi daha güvenli hissetti...

        Bu kez de jeopolitik öncelikler dağıldı.

        Bugün krizin hangi araçlarla çözüleceği kadar çözmesi beklenen tarafın davranışı da öngörülemiyor.

        Diğer Yazılar