Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KISACA “savaş nedeni” anlamına gelen “casus belli”, uluslararası ilişkiler teriminde “bir ülkenin savaşa girme nedenini belirtmek” için kullanılır.

        IKBY dünkü referandumla bağımsızlık yolunda yeni bir adım atarken, Türkiye de K.Irak’a karşı 2001’den bu yana ikinci, toplamda ise 4. “casus belli” ilanında bulundu.

        Aslında benzer süreci Türkiye 1980’den beri birkaç kez yaşadı ve üç kez de savaş nedeni ilanında bulundu.

        Ancak hemen sonrasında da K.Irak ve Barzani ile ilişkilerini en üst seviyeye çıkarıp hamilik seviyesine kadar ilerletti.

        O nedenle uluslararası ilişkilerde gelecekte nelerin olup olmayacağını görmek için geçmişte nelerin olduğuna da bakmakta yarar var...

        İLK SAVAŞ İLANI

        Sorunun temeli 70 yılı aşkın sürece dayanıyor.

        Ankara, 1946’da Barzani’nin büyük amcasının başını çektiği Mahabat Cumhuriyeti kurulup SSCB desteği ile Musul’u da topraklarına katacağı endişesiyle hareketlendi.

        İlk “casus belli” ilanını yapmakla kalmayan Ankara, Tahran Büyükelçisi aracılığıyla İran’a, “Barzanilere karşı birlikte savaşmaya hazırız” mesajını yolladı.

        Bağdat’ın KDP ile barış görüşmelerinin 1963’te çıkmaza girip, Suriye’nin asker göndermesine de Ankara ve Tahran, Kerkük büroları aracılığıyla destek verdi.

        K.Irak ile kaçakçılıkla gelişen sınır ticareti, ilişkileri de normalleştirdi; akrabalık ilişkileri yeniden canlandı.

        Saddam’ın Halepçe’deki insanlık dışı bombasından kaçan yüz binlerce Kürt, kuzeydeki akrabalarına sığındı; Özal’ın kucaklayıcı politikası ve Körfez Savaşı ilişkilere yeni boyut kazandırdı.

        TÜRKİYE’YE KATILIR

        Özal, Talabani ve Barzani’yi Ankara’da barıştırmakla kalmadı, K.Irak için, “Ben karşıyım ama federasyonu bile tartışmalıyız” cümlesi yeni bir aşamanın da önünü açtı.

        Özal, sözünün ne anlama geldiğini dönemin Başbakanı Demirel ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Özden’e şöyle açıkladı: “Önce içeride bir şeyler yapar, sonra K.Irak’taki Kürtlerle federasyonu kurar, bize katarız...”

        Özal’ın 1993’te vefatıyla, “Dostum Barzani” adı, Çiller hükümeti döneminde, “Aşiret Reisi”ne dönüştü, Ekim 1992’de Federe Kürt Devleti’nin ilanıyla iyice gerildi.

        İran ve Suriye’nin de katılımıyla Ankara’da yapılan dışişleri bakanları zirvesi sonrası yayınlanan bildiri ikinci casus belli ilanı oldu.

        Barzani’nin KDP’si ile Talabani’nin KYB’si Habur gelirlerinin paylaşımı konusunda kapıştı, “kardeşin kardeşe kıyması” anlamına gelen “Birakuji” savaşını bitirmek için Dublin’de yapılan görüşmelere Ankara rıza göstermese de gözlemci olarak katıldı.

        Barzani ile Talabani arasına barış gücü göndererek çatışmayı bitirdi.

        İki tarafın barışması ABD’yi yeniden harekete geçirdi ve 1998’de iki Kürt lideri Washington’da buluşturdu “Federasyon Anlaşması” diye kabul edilen barışma metnini imzalattı.

        Bu Türkiye’nin tepkisini üçüncü kez sertleştirdi.

        Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, Mayıs 2001’de devletin ilgili birimlere gönderdiği “gizli ve acil” yazıda “savaş ilanını” şöyle dile getirdi:

        “K.Irak’ta bizim için hiçbir şekilde kabulü mümkün olmayan senaryo bağımsız bir Kürt devletinin ilanıdır. Bu doğrultudaki bir deklarasyon tarafımızdan müdahale nedeni sayılmıştır.”

        Türkiye Habur’u kapattı, vize şartı koydu; 2005’te Irak Anayasası’nın kabulüne kadar da tutumunu sürdürdü.

        Anayasa ile de IKBY’nin resmileşmesi üzerine 24 Nisan 2008’de MGK bildirisi devlet politikasını değiştirdi; Erbil’e temsilcilik açmakla kalmadı petrol sevkıyatı dahil ikili ekonomik ve kültürel anlaşmalar yaptı.

        Referandumla dün gelen 4. “casus belli” ile 2001 şartlarına tekrar dönüldü...

        Diğer Yazılar