Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “ORTADOĞU’da ABD’nin vazgeçmekte en zorlanacağı ülke hangisi?” denilse sanırım Türkiye’den başka ikinci ülke zor çıkar.

        “Türkiye açısından uzun soluklu müttefik ilişkisi kiminle yürütülebilir?” denildiğinde de ABD’nin ardından ancak Avrupa’da birkaç ülke sayılabilir.

        Dolayısıyla bir çırpıda ikisinin de birbirinden vazgeçmesi olanaksız iki ülkenin gerilimine tanıklık ediliyor.

        Bu durumu, ABD’nin en az insan kaybıyla en fazla toprağa hâkim olmasını sağlayan PYD/PKK’ya verdiği desteğin yanında bir başka neden de yaratıyor.

        Başında da ABD’nin yeni başkanıyla ortaya çıkan dilli yönetim yapısı geliyor.

        Sivil özelliğe sahip olanı askeri kimlik yalanlıyor; askeri yetkilinin söylemini de sivil doğrulamıyor.

        Bu da Ankara’yı çileden çıkarmaya yetiyor.

        Münbiç’te son iki yılda yaşananlara bakıldığında bunu görmek olası.

        ABD, 2016 sonunda Obama döneminden bu yana verdiği sözü yerine getirdiğini ileri sürerek, “Münbiç’te hiç PYD/YPG/ YPJ güçlerinden kimse kalmadı” iddiasında bulundu.

        Bunu yerinde incelemesi için de Genelkurmay’dan bir heyeti Münbiç bölgesine davet etti.

        Ancak aradan bir yıl geçmeden Türkiye için manevi değere sahip Süleyman Şah Türbesi’nin bulunduğu yere yakın bir bölgede ABD’nin DEAŞ ile mücadele koalisyonu komutanlarından Korgeneral Paul E. Funk, PYD/YPG ile poz verdi.

        Yetmedi, Cenevre’yi kastederek “PYD/ YPG’nin masada bir sandalyeyi hak ettiğini” kayda geçirdi.

        Korg. Funk bunları söylediği dakikalarda, Dışişleri Bakanı Tillerson tersi görüşleri dile getiriyordu.

        Ayrıca Ankara’nın, “Münbiç’ten ABD çıksın” yönünde herhangi bir söylemi olmamasına karşın, Korg. Funk sanki böyle bir talepte bulunulmuş gibi “Münbiç’ten çıkmayacağız” restini çekmeyi de ihmal etmedi.

        Bunlar iki ülkenin birbirini anlamasına engel olan gürültüyü coşturmaktan öte değil.

        İKİ DİLLİ SÖYLEM

        ABD’nin çok dilli yapısı söylemi bırakın mutabakat zeminini oluşturmayı, ilişkiye geçme adımını engelliyor.

        İki tarafın beklentisi, birbirini duymayan veya dikkate almayan bu yapıdan çıkılıp konuşan ve anlayabilen yeni bir yapıya kavuşmak....

        Şunu belirteyim, Ankara’da diplomatik çevrelerin ağırlıklı beklentisi de bu yönde.

        Ancak, ABD’nin “milli çıkar olarak gördüğü bir konu, müttefiki açısından ölüm fermanı” olsa da bunu dikkate almayıp bildiğini okumakta ısrarlı tutumu uyumu bozuyor.

        Böyle bir yapıyla Münbiç özelinde yaşanan gerilimin hemen çözülmesi beklenmiyor.

        ÇÖZÜM AFRİN’DE

        Anlaşılan o ki her iki taraf için de çözüm Afrin’de sağlanacak başarının sonucuna göre belirlenecek.

        Rusya ve Şam yönetimi Türkiye’ye Afrin’de bir pencere açtı, engel oluşturmadı; ama PYD/YPG güçlerinin Münbiç’ten geçmesine de göz yumdu.

        Rusya denetiminde olan bölgeden PYD/ YPG/PKK’nın geçişine göz yumup Afrin’e milis kaymasını sağlarken, diğer yandan alanı yeniden açıp Türkiye’nin uçuşlarına izin vererek operasyona güç katıyor.

        PYD/YPG’yi Şam’ın kucağına itiyor; “Afrin’de de çatışmasızlık bölgesi oluşsun” diyerek Türkiye’ye zafer yerine reddettiği güçlerle uzlaşı sunuyor.

        Bütün bunlardan dolayı Ankara’da politika kurucular, Afrin operasyonuna oldukça fazla önem atfediyor.

        Sivil kayıp verilmemesi için yavaş ilerlendiğine, bir süre sonra çok daha hız kazanacağına vurgu yapılıyor.

        Afrin’in, Münbiç’in çözümü olduğunun altını kalın kalemle çiziyor...

        Diğer Yazılar