Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SURİYE sahasındaki güçleri iki kategoride ele alabiliriz.

        Biri sahada olup, kendi güçleri ve DEAŞ’a karşı mücadeleyi açıktan veren ve desteğindeki grupları gizlemeden gösterip bayrağı, flamasıyla açıktan oynayanlar...

        İkinci grupta ise Suriye’deki varlıkları bilinmesine karşın, nerede ne zaman kiminle hareket ettiği çok da belli olmayan, etkili bir güç olmalarına karşın sahada parmak izi bırakmadan hareket edenler...

        Birinci grubun aktörleri belli; Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı ile kendi de hedefi de net olan Türkiye...

        Kendi gücü yerine PKK desteğindeki PYD/YPG/SDG’den destek devşiren ABD...

        Esad ile hareket eden ve sahadaki paramilis gruplarla ilişkisini sergilemeyen Rusya...

        Esad’ın yanı sıra Lübnan ve Irak’tan aktardığı milisler ve askeriyle sahada olan İran...

        Bir de varlıkları bilinmelerine karşın, adından çok söz edilmeyenler var ki başında Katar, Suudi Arabistan geliyor...

        İkinci kategoride yer alan, var olmasına karşın parmak izi bırakmayan ülkeler ise ağırlıkla Avrupa’da yer alıyor.

        YAPICI ELEŞTİREL

        DEAŞ’ın Irak’tan temizlenip Suriye’de yenilgiye uğramasıyla görünmezler de yavaş yavaş görünür hal alacağa benziyor.

        Bölge politikalarının oluşumunda etkin olmuş Avrupa ülkeleri de bu grubun başında yer alıyor...

        Son dönem başka ülkelerde görev yapmakta olan Avrupa ülkeleri büyükelçilerinin Ankara’ya ziyaretleri de bunun yansıması. Sohbetlerden de anlaşılıyor ki hem Ankara hem de sahadaki taraflar gelecekteki durumlarına odaklanmışlar.

        Ağırlık merkezinde ise İran duruyor...

        İran’ın, Yemen, Irak, Suriye ve Lübnan bağlantılı jeostratejik davranışı değerlendiriliyor.

        Son dönemin moda deyimi, “yapıcı eleştirel bakış açısıyla” İran’a yaklaşıyor.

        Öncelikle ABD’nin gelecekteki Tahran politikası gözleniyor; ABD Başkanı Trump’ın nükleer sözleşmeyi bir süreliğine daha uzatıp uzatmayacağına, Yemen’den Suudi Arabistan’a atılan füzelerin İran yapımı olmalarının BM Güvenlik Konseyi’nden yeni bir kararın çıkmasına aracılık edip etmeyeceğine bakılıyor.

        İran’ın DEAŞ ile mücadeledeki etkinliğinin altı çizilip bölgede üstlendiği rol ve güç yerleşimi iki farklı alanda değerlendiriliyor.

        DEAŞ’a karşı mücadelesine övgü düzülüyor; hatta bunun İran iç politikasındaki farklılıkları giderip, “milli birliğe” dönüştürdüğünün altı çizilip Irak ve Suriye’deki İran güçlerini komuta eden Kasım Süleymani’nin ülkesinde kahraman kabul edildiğine vurgu yapılıyor.

        İRAN-ESAD İLİŞKİSİ

        DEAŞ ile mücadele ve Astana sürecinde pozitif etki yapan İran, Suriye’de savaş bittiğinde geri çekilir mi?

        Ortadoğu geleneğinde bir toprakta kan döküp şehit vermiş ülkenin, her şeyi bir kenara bırakıp gitmesi olası görülmüyor.

        Şam yönetiminin İran-Irak Savaşı’nda yanında yer almasının karşılığı olarak Tahran’ın desteğine dikkat çekilip, “Esad’ın da sürekli minnet ödeyen pozisyonunda kalmayıp karşı politika üreteceğine” vurgu yapılıyor.

        İran’ın PYD/YPG ile ilişkisine dikkat çekilirken “Türkiye gibi değiller” tespiti yapılıp Zeytin Dalı Operasyonu’na Kürt milletvekillerinin sert tepki gösterdiği anımsatılıyor.

        İran’da Kürtlerin toplumla entegrasyonunun daha yüksek olduğuna dikkat çekiliyor.

        Özetle sahada görünen görünmeyen ama var olan herkes gelecek okumasına başlamış bulunuyor...

        Diğer Yazılar