Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “SURİYE coğrafyasında asırlardır tükenmeyen tek şey nedir?” dense sanırım yanıtı “mübadele” olurdu...

        Yani, değiş tokuş...

        Bu bazen sürgünle oldu, bazen de gelenler var olanı kovdu...

        Hem de sürgüne gönderilenlerin, yerleşikleri sürgüne uğrattıkları boyutta.

        Abbasi halifesi Harun Reşit’in Rakka’yı başkent yapmasından bu yana da kural hep aynı işledi...

        En ağır mübadeleler de Rakka-Deyrizor ile Halep hattında, Fırat boyunda gerçekleşti.

        Çok uzak tarihlere gitmeye de gerek yok; Fırat havzası Osmanlı döneminde Türkmenlerin sürgün yeriydi.

        Özel iskân politikası uygulayan Osmanlı Sarayı, sürdüğü Türkmen boyu Bedili ve Bozulus yerleşik hale gelmeyince Avşar’ı gönderdi.

        Deyrizor ise 1915’te Anadolu Ermenilerinin sürgün yeriydi...

        Sonra yenileri geldi; gelenler de kendinden önce gelenden kimse bırakmadı.

        Araplar, sonra Kürtler, tekrar Araplar; son olarak yeniden Kürtler...

        Tahterevalli gibi birinin nüfusu indi, diğeri çıktı...

        MÜNBİÇ MÜZAKERESİ

        Hatta 1982’de Lübnan’da İsrail’in Filistinlilerin direnişinde karşılaştığı gibi, toprağına sıkı sıkıya sarılanlar oldu...

        Onlar da Anadolu’dan gelip yerleştiği toprağı vatan bilen, ana toprağıyla bağını diliyle sağlam tutan Türkmenlerden başkası değildi.

        DEAŞ’ın yenilgisi sonrası sahadaki dinamik güçlerin elde ettiği pozisyonu tutma, ortaya çıkan güç boşluğundan da pay kapma yarışı içine girdiği Suriye’de şimdi yeni bir aşamaya geçiliyor.

        Bu yeni aşama, boşalan yerlere kimin nasıl yerleşeceği...

        ABD ile Münbiç özelinin de ele alınacağı Fırat’ın doğusuna ilişkin müzakerenin ilk adımını da bu oluşturuyor.

        Toprağın asıl sahipleri evlerine nasıl dönecek?

        “Buraya ben kondum, kimseye bırakmam aymazlığı içinde olanlar nasıl gönderilecek?”

        Ankara’nın bu konudaki tutumu belli...

        Yıllardır her türlü ihtiyacını karşıladığı Suriye’den sığınanları topraklarına yollamak; gerçek sahiplerine teslimini sağlamak.

        Ancak şu aşamada güvenilir ve olası görünmüyor...

        Çünkü PKK kontrolündeki PYD/YPG/ SDG’ye, “Deyrizor operasyonunu bırakıp Afrin’e giderseniz bu kırmızı çizgimiz” diyen Washington, kendi kırmızı çizgisini sildi, operasyonu sonlandırdı.

        Münbiç’teki sözünü de 2016’dan bu yana yerine getirmedi.

        Afrin operasyonuna ilişkin tutumu da ortada...

        AFRİN’İ KUŞATMA

        Ankara’nın da duruşu dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın partisinin TBMM Grup toplantısında yinelediği gibi net...

        Hatta, geçen haftaki grup konuşmasında aynı cümleyi kurdu:

        “Bundan sonra sıra Afrin şehir merkezinin kuşatılarak teröristlerin başlarının ezilmesinde...”

        Şehre girmek yerine “kuşatmadan” söz etti...

        Anlaşılan o ki Cinderes’in ardından arazi düzleşeceği için 14-17 km mesafe kalan Afrin’e ilerleme hızlı olacak ve yeni aşamaya geçilecek.

        Askeri meseleden çok siyasi müzakere öne çıkacak.

        Suriye zemininde ikinci raunda geçişin bir aşaması daha tamamlanacak.

        Son dönem Batılı ülkelerin Suriye’de yeni pozisyonlar aramasının gerisinde de bu yatıyor.

        Geleceğin hesabı bugünden görülüyor...

        Hemen hepsi de yeniden imardan alacağı paya, yani ekonomik çıkara dayanıyor.

        Diğer Yazılar