Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Anadolu'da misafire gösterilen ilginin seviyesi de hürmetin ölçütü de nedendir bilinmez ağırlıkla tanımlanır…

        Mesela kaliteli, eğitimli, entelektüel, güzel, yakışıklı, hürmetli, akil denilmez de en cılız kişi için bile, “ağır misafir” metaforu kullanılır.

        Misafire gösterilen ilginin ölçütü de ağırlığa bağlanır, “ağır ağırlama yaptı” denir.

        Mesela, pahalı, çeşidi bol, gıdası zengin, içeriği faydalı gibi kelimeler yerine de mecaz olarak ağırlık birimi tercih edilir.

        Saygı göstermek, rahatını sağlamak, ikram etmek, izaz etmek, çeyiz, cukka deyimlerinin tamamı da tek fiile bağlar.

        Belki de bundandır, ağırın ağırlığının, “ağırlama” fiilinden geliyor olması…

        Burada da bırakmaz, misafire gösterilen ilginin ölçüsünü de yine “ağır ağırlama” diye tanımlar.

        Ağırlayan için de ağırdır; beğenisini zorlaştıranların yurdu Anadolu’da yaşıyorsanız, meblağı da ağır olur ağırlamanın.

        Kırk gün, kırk geceyle ölçülür…

        TEMSİL, AĞIRLAMA, TÖREN

        Resmiyete de bağlanır, Yönergesi bile vardır ağırlamanın.

        Vergilerden kıt kanaat toplanmış bütçeye yükünün ne olduğunu anlamak için de başkan değiştiren birçok belediyede sosyal medyaya saçılan belgelere bakmak yeterlidir...

        Bu “ağır ağırlamanın karşılığı mıdır?...”

        Yoksa ‘ağırlaştırılmış bir ağırlamanın meblağı mıdır?’ bilinmez.

        Ama şu kadarını söyleyeyim ki 2014’te göreve gelen 30’u büyükşehir olmak üzere, toplam 81 belediye başkanı temsil, ağırlama, tören fuar, organizasyon, tanıtım için yükü ağır bir ağırlama yapmış.

        SON ÇEYREK YOK

        Bu rakama nasıl ulaşırım diye dolanırken, sosyal sigorta sistemi alimi, mevzuat hazretlerinin baş belası, muhasebatın kankası, ekonominin muhteşem yazarı sevgili arkadaşım Ahmet Kıvanç iki dakikada bulup önüme koydu.

        Yetmedi, muhasebat içinde hangi kalemlere nasıl bakmam gerektiğini de her zamanki akil kişiliğiyle sakince öğretti.

        Henüz harcamalarının 2019 yılına yansıyan 3 aylık bölümü henüz yansımamış.

        AYRICA TANITIM DA EKLENİNCE

        Tanıtım harcaması başka bir fasıldan ayrı olarak yapıldığı için ona ikinci aşamada geleceğim.

        Ama belediye başkanlarının 2014 yılından bu yana yaptıkları temsil, ağırlama, tören, fuar, organizasyon giderlerinin toplamı dökümler halinde mevcut.

        Buna göre 81 il belediye başkanı 2014 yılında göreve geldikleri birinci yıllarında 487 milyon lira harcamış.

        İkinci yıl yani 2015’te bu rakam 588 milyon liraya çıkarken, 2016 harcamaları 673 milyon lira olmuş, 2017 ise zirveye ulaşmanın ramağında kalmış, 937 milyon lira ile gerçekleşmiş.

        Meblağın 2018’de ulaştığı rakam ise 1 milyar 157 milyon lira…

        Durun harcama bu noktada da bitmiyor.

        Yukarıda da belirttiğim gibi buna “Tanıtım…” harcamalarının eklenmesi gerekiyor.

        Rakam neredeyse ikiye katlanıyor.

        Tanıtım harcamaları da eklendiğinde, 2014 yılında 862 milyon lira ile başlayan harcama tutarı, 2015’te 1 milyar 61 milyon liraya, 2016’da 1 milyar 214 milyon liraya, 2017’de 1 milyar 663 milyon liraya ulaşıyor.

        Seçimin yaklaştığı 2018’de ise 2 milyar 110 milyon lirayla bugüne kadar varılan en üst seviyesine, daha doğrusu harcama zirvesine ulaşılıyor.

        BÜTÇE İÇİNDEKİ PAYI

        Belediyelerin toplam bütçe harcamalarındaki artışla da orantılı hareket etmiş.

        Göreve geldikleri 2014 yılında 84 milyar 173 milyon lira toplam harcama yapan belediyeler, ardından gelen yıllar itibarıyla 99 milyar 659 milyon lira, 121 milyar 184 milyon lira, 151 milyar 263 milyon lira harcamış.

        Belediyelerin 2018 itibarıyla 183 milyar 658 milyon liraya ulaşan toplam harcama bütçesi içindeki ağırlama gideri oranı, sadece 2016 yılında binde 5’e düşmüş, geri kalan dönemlerde hep binde 6 oranını korumuş.

        Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta var ki bu belediyelerin genel bütçesinden aldıkları paydan yapılan harcama.

        Bunun içinde müteahhide sunulan “at bakalım çanağa desteği” rakamı yok.

        Onlar da eklendiğinde aslında nasıl bir rakama erişildiğini tahmin etmek zor.

        Resmi belgede belediye başkanlarının toplam 5 yıllık görev süresinin son çeyreği alınmazsa toplamda harcadıkları miktar ise 6 milyar 910 milyon lira.

        Rakam lira üzerinden anlatılınca, belki ölçütünü dövize endekslemiş olanlarımız için anlaşılmayabilir diye yazıyorum, 1 milyar 100 milyon Dolar ya da 1 milyar Euro…

        Ne de olsa bizde belediyede misafiri ağırlaması ağırdır.

        Yiyin efendiler, yiyin; afiyet olsun…

        REKLAM

        ***

        Kılıçdaroğlu ve "Kartallı Kazım…"

        Bir zamanlar politikacı ve siyasi parti liderlerinin politik kimliklerinin yanında, aidiyetleri de konuşulurdu.

        Hatta öyle zamanlar gelirdi ki hobileri veya aidiyet sıralamasında politik kimliklerinin önüne geçerdi.

        Mesela İsmet İnönü’nün asker kimliği, çoğu zaman politik kimliğinin önünde olurdu.

        Ya da Süleyman Demirel’in mühendisliği, çoğu zaman siyasetçi kimliğinin taşıyıcısı haline gelir, “Barajlar kralı…” diye anılmasını sağlardı.

        Erbakan için de böyleydi, mühendis kimliği siyasetinin tamamlayıcı cüzü yapılır, “sanayi hamlesinin” unsuru yapılırken, sevdiği kadayıfın altının kızarması da politikasının ölçütünü tayin ederdi.

        TAGOR’DAN TAKALARA

        Bülent Ecevit’in şairliği hiç eksilmedi, Tagor gibi muhteşem bir şairin şiirlerini çevirmiş olması da onun ne denli büyük bir edebiyatçı olduğunun göstergesiydi.

        “Elele büyütüp elele derdik/ elele derip insana verdik/verdikçe çoğalan sevgimizi…”

        Veya, “ağacım ben dalları derinde/yaprağım ben paramparça suyla ışığın ellerinde/ben yüzen bir kuş/uçan gölgeyim suda/gökte bir ışık/ göğüm ben toprak yatağında/ suyla karışık/ eğil bana bak bana/ senim ben/ sana aşık…”

        Ya da “Takalar geçiyor allı yeşilli/takalar geçiyor dümenleri lâzlı/ takalar geçiyor en nazlı/ yelkenlilerden de güzel…” dizelerinde hep insana verdi sevgisini…

        “KOY BİR KASET SEMRA”

        Köprü üstünde “Koy bir kaset de keyiflenelim Semra” diyen, Nirvana yatından çivileme atlayıp, kurbağalama yüzmekten keyif alan Özal’ın da politikaya atılmış çapası teknolojiydi.

        Ne zaman Londra’ya gitse ilk işi kolilerle kitap almak için Waterstone’a koşan Mesut Yılmaz da kitap kurduydu.

        Uzun süredir siyasi parti liderlerinin öteki yüzlerini unutmuştuk; ya da göremez olmuştuk.

        Bütün bunları yazmamın nedeni 30 Ağustos nedeniyle CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhuriyet Gazetesi için kaleme aldığı politika dışı makalesi.

        Attila İlhan tarzıyla girmiş, Yaşar Kemal sıcaklığıyla devam edip, Hasan Ali Topbaş sadeliği içinde anlatımını tamamlamış.

        Daha ilk adımda da Attila İlhan’ın o meşhur, “meraklısına not” yaftasını da yazının girişine, “Bu yazı, bir edebiyat tarihi incelemesi değildir” diye de yerleştirmiş.

        30 Ağustos’un yıl dönümünde Mustafa Kemal Atatürk’ün “Nutuk”u ile yazım süreci, “yaklaşık 12 yıla yayılan” Nazım’ın Kuvayı Milliye destanındaki benzerlikleri karşılaştırmış.

        Odasında asılı duran Nazım Hikmet imzasını taşıyan ve asıl adı İbrahim Göleber olan “Kartallı Kazım” tablosunu da makalesinin ana güzergahlarından biri yapmış.

        Kimdir “Kartallı Kazım” derseniz, aslında Kurtuluş Savaşı dönemindeki takma adı…

        Nazım Hikmet, Kartallı Kazım’dan söz ederken Kuvayı Milliye Destanı’nda vatanseverleri İngiliz askerine ispiyon eden Gebzeli Mansur’u nasıl bıçaklayıp öldürdüğünü anlatır.

        Şöyle tamamlar şiirini:

        “Dövüştü pir aşkına, yaralandı birkaç kere ve saire/ Ve kavga bittiği zaman ne çiftlik sahibi oldu, ne apartıman/ kavgadan önce Kartal’da bahçıvandı, kavgadan sonra Kartal’da bahçıvan!”

        Kılıçdaroğlu da Kartallı Kazım’ı anlatırken odasının girişindeki Nazım imzalı resimden yola çıkıp, Nutuk ile Kuvayı Milliye Destanı’nı karşılaştırıyor.

        Akademik ayağını da boş bırakmayıp, Öğretim Görevlisi Erkan Irmak’ın çalışmasından da alıntılar yapıp, dip not düşüyor.

        Öğretici, araştırmacı ve farklı bir cepheden baktığı için de bir o kadar doyurucu bir eserdi Kılıçdaroğlu’nun makalesi.

        Dilerim devamını getirir, örneğin 29 Ekim’de de farklı bir makale ile karşımıza çıkar…

        REKLAM

        ***

        Erdoğan ile Akşener ne konuştu?

        Birçok kişi gibi ekranda görünce benim de merakımı celbetti…

        Serdeki gazetecilik gözlerimi açıp çevrelerinde kim var, kim yok taramaya başladı.

        Sonunda da tanıdık birini bulunca da sakinledi…

        Seçim sürecinde birbirleri hakkında en ağır sözleri söylemekten kaçınmayan iki liderin 30 Ağustos Zafer Bayramı’ndaki tokalaşması, birbirlerinin kulaklarına bir şeyler fısıldayan tarzdaki sohbetleri siyaset açısından önemliydi.

        Hem zemininin yumuşaması, hem de ulusal bir bayramda iki liderin bir araya gelip sohbet etmesinden daha doğal ne olabilirdi ki?

        Yakın arkadaşlarım dahil tanıdık tanımadık kim varsa bu hemen hepsinde merak uyandırmış.

        Sabah posta kutum “acaba ne konuştular?” diye biten sorularıyla doluydu.

        Cumhurbaşkanlığı Külliyesi bahçesinde gerçekleşen resepsiyonda Akşener’in yanında bulunan İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Sözcüsü Yavuz Ağıralioğlu çok özel bir konunun olmadığını “hasbihal ettiklerini” dün açıkladı.

        Çevredeki diğer isimlere de sordum, gerçekten de öyle olmuş.

        Cumhurbaşkanı, Akşener’i uzaktan görünce yanına gelmiş, hem “hoş geldiniz” demiş, hem de bir konuyu iletmiş.

        Aktardıklarına göre, İYİ Parti’nin işadamı kökenli bir milletvekillinin yurt dışında yaptığı yatırım nedeniyle karşılaştığı sorunla Erdoğan bizzat ilgilendiğini ve çözümünü sağladığını Akşener’e söylemiş.

        Bu da bir daha gösteriyor ki siyaset miting meydanlarında göründüğü gibi değildir…

        Bu tarz ilişkiler siyasetin zeminini zenginleştirir.

        Diğer Yazılar