Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Suriye’de yaşananların yarattığı en önemli gelişme nedir derseniz, müttefiklerin birbirini tekrar anımsaması yanıtını veririm.

        Bunun için de oldukça fazla veri bulunuyor.

        Öncelikle, daha 3 ay öncesinde oldukça sıkıntılı süreç yaşanan ABD ile yeni bir dönemin kapısı aralandı.

        Avrupa Birliği yeniden anımsandı; bu arada sığınmacılar da unuttukları Türkiye’yi Avrupa Birliği'ne hatırlattı.

        Rusya, Türkiye’nin NATO müttefikleri ile ne denli güçlü bağı olduğunu bir kez daha deneyimledi.

        İlişkilerini farklı kompartımanlarda yürüttüğü Türkiye ile İdlib sahasında yaşadığı sorunu, diğer alanlarda iyileştirme yaparak çözmeye çalıştı.

        Son noktada, İdlib sorununun diplomasi yoluyla çözülmesi konusunda herkes hemfikir oldu.

        NATO VE ABD DESTEĞİ

        Şunu belirteyim ki Suriye’nin 2 savaş uçağının düşürülmesi, “sürü” davranışı içinde silahlı insansız hava araçlarının saldırısı ve bazı stratejik noktaların vurulması önemliydi.

        Zaten bunlar olduktan sonra Rusya, dolayısıyla da Şam’ın daha makul noktaya gelmesi sağlandı.

        Randevuların verilmesi, heyetler arası görüşmelerde çatışmazlık süreçlerine geri dönüşün dile getirilmesi ve baştan dayatılan haritalardan da vazgeçilmesi bu sürecin getirileriydi.

        Konu hakkında epey bilgi sahibi olan bir diplomat ile dün sohbet ederken önemli bir noktaya dikkat çekip şunları söyledi:

        “NATO ve ABD teknik ve istihbarat desteğini esirgemedi. Hem bizim Koral sistemimiz, hem de onların elektronik harp karıştırıcıları ve istihbaratı etkiliydi. NATO’nun siyasi hamlesi de Rusların muhakemesinde önemli yer etti.”

        BM DAİMİ TEMSİLCİSİNİ YOLLADI

        ABD’nin bu konudaki tutumunun samimi olduğunu, İdlib’i Türkiye’yi yeniden kazanma trampleni olarak kullanmak istediği açık.

        Ancak zaten sıklıkla Ankara’yı ziyaret eden ABD Başkanı’nın Suriye Özel Temsilcisi James Jeffry ile birlikte ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Kelly Craft’ın da gelmesine anlam verememiştim.

        Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi Feridun Sinirlioğlu’nun da Ankara’da bulunması konuyu daha dikkat çekici hale getirmişti.

        Aktardıklarına göre ABD, desteğini güçlü göstermek için BM nezdindeki temsilcisini yollamış, Sinirlioğlu da ona refakat etmek için gelmiş.

        Avrupa Birliği konusunda ise tam anlamıyla sorun yaşanıyor.

        AB, sığınmacıların Yunanistan sınırına yollanmasına sıcak bakmıyor, bunun bir göç hareketi değil, planlı bir eylem olduğunu belirtiyor ve önlenmesini istiyor.

        Anlaşılan o ki iş biraz daha uzarsa başka problemlerle karşılaşılması kaçınılmaz.

        Belki bu AB kararı olmayabilir, ama bazı başat ülkelerin sınırlarını tamamen kapatma yoluna gitmesi Ankara’yı da sıkıntıya sokabilir.

        AB de verdiği sözleri daha fazla uzatmadan yerine getirmesi konusunda adım atacak gibi duruyor…

        RUSYA’DA BEKLENEN

        Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin’in 5 Mart Perşembe günü yapacağı görüşmeden de olumlu bir sonuç çıkacağı dün hükümet çevrelerinin de ağırlıklı beklentisiydi.

        Zirveden çıkması beklenen konular, M-4 ve M-5 otobanları baz alınmak üzere bir sınırın çekilmesi, Şam güçlerinin bundan böyle ilerlemesinin durdurulması ve sığınmacılar için atılacak adımlara Rusya’nın da katkı vermesi şeklinde sıralanıyordu.

        Bu kapsamda Menbiç için verilen söz de anımsatılıyordu.

        Bunlar masaya gelir mi, başka konular da buna eklenir mi, zaman gösterecek…

        *

        Sesi kapalı içeriği açık oturum

        TBMM kurulduğundan bugüne 300’e yakın kapalı oturum gerçekleştirdi.

        Bunlara bir yenisi de bugün eklenecek.

        Aslında kapalı oturumlar genelde gizli kalmak için yapılır, öyle de kalır.

        Ancak TBMM’deki kapalı oturumların her nedense sadece sesi gizlidir, içeriği kısa sürede her yana yayılır.

        Uzun yıllardır Meclis muhabirliği yapan biri olarak söylüyorum, özellikle son 20 yılda yapılan kapalı oturumlarda kimin ne dediği neredeyse tape haline getirildi.

        Bırakın bunu kapalı oturumda söylenmiş sözler de sanki orada söylenmemiş gibi kamuoyu verildi.

        Şundan emin olabilirsiniz ki bugünkü kapalı oturum da yine sesi kapalı oturum şekline dönüşecek ve içerde söylenen ne varsa en fazla 15 dakika sonra herkesin bilgisi dahilinde olacak.

        Dolayısıyla kapalı oturup yerine açık yapılmış olsa belki kamuoyu da daha sağlıklı bilgi edinir, tüm partilerin konuya bakışını da daha net görürdü.

        Kimin ne dediğinin gerçek cümlelerine ulaşmak için de 10 yıl beklemezdi.

        Çünkü kapalı oturum, ilk günde ortaya konulan amaçtan da saptı.

        TBMM en fazla kapalı oturumunu Kurtuluş Savaşı’nı yönelttiği 1921-1922 yılları döneminde gerçekleştirdi.

        Bugüne kadar en çok kapalı oturum gerçekleşen yıl da 1922 oldu; tam 83 kapalı oturum yapıldı.

        Bir yıl öncesinde bu sayı 50 iken, 1920’de 28 kapalı oturum yaptı.

        Kapalı oturumların ağırlıklı bölümü Kurtuluş Savaşı ve Lozan Barış Görüşmelerinde alınacak kararlar üzerineydi.

        Örneğin 1923’te yapılan 21 kapalı oturumun 11’i Lozan konusundaydı.

        Sonrasında sayı azaldı, 1924’de 7 kapalı oturum yapılırken, 1925’te iç güvenlik nedeniyle bu sayı 13’e yükseldi.

        İlginç şekilde 1925 ile 1934 yılları arasında TBMM hiç kapalı oturum yapmadı.

        Dersim hadisesinin de yer aldığı dönem yeniden kapalı oturumu gündeme getirdi, TBMM iç güvenlik nedeniyle 1934’te bir kapalı oturum gerçekleştirdi.

        Sonrasında uzun süre ara verdi; 1934’ten, 1960 ihtilali sonrasına kadar kapalı oturum yapılmadı.

        İhtilal sonrası 1962’de 6 kez kapalı oturum gerçekleşirken, konu ağırlıklı olarak Kıbrıs üzerine yoğunlaştı.

        Sonrasında ise konu ağırlıklı olarak Irak’a sınır ötesi operasyon ve uluslararası koalisyona katılım nedeniyle yapılan kapalı oturumlardı.

        EN TARTIŞMALI OLANI

        Bunun en anımsanan en tartışmalı olanı ise 12 Ağustos 1990’da uzun yıllar sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Birinci Körfez Savaşı’nda ABD öncülüğündeki koalisyona katılımıyla ilgili oldu.

        Dönemin muhalefet partisi SHP lideri Erdal İnönü ve DYP lideri Süleyman Demirel, 10 yıl sonra yayınlanan TBMM tutanakları da gösterdi ki dışarıda söylediklerinden farklı cümleyi içerde tekrar etmedi.

        İnönü, “Saddam devrilir, ondan sonra gelen rejim bizimle dost olur sanıyorsanız bunlar hayaldir” dedi.

        NATO’nun böyle bir durumda Türkiye’yi korumayacağını bildirdi.

        DEMİREL’İN SÖZLERİ

        DYP lideri Demirel ise kendi üslubu içinde aynen şöyle dedi:

        “Zaten, diyebilir misiniz ki bu memlekete, ‘Ey benim komşum bir gün gelir ben senin aleyhine çalışırım…’ Diyebilir misiniz? Eğer size bir şey sorulursa siz bunu diyeceksiniz ve gayet açıklıkla söylüyorum Irak’ın aleyhine -Irak bize bir lüzumsuzluk yapmadıkça- yapılabilecek şeyler yanlıştır. ‘Efendim, Irak bize bir şey yapar" nasıl yapar; biz teşvik ederiz. Yani, Irak'ın bize bir şey yapmasını teşvik ederiz. O zaman yapar, ondan sonra da biz ona yaparız...”

        Demirel de bir yıl sonra koalisyon hükümeti ortağı olacak İnönü gibi meseleye yaklaştı.

        Ancak o oturumdan ANAP oyları ile asker gönderme kararı çıktı.

        Ardından geçen sürede de hep iç güvenlik ve Irak’a sınır dışı operasyon amacıyla kapalı oturumlar yapıldı.

        TBMM’den geçmeyen 1 Mart Tezkeresi sonrası da devam etti.

        Başta da belirttiğim gibi bu toplantılarda ne hükümet bilinmedik bir bilgi aktardı, ne de muhalefet şaşırtacak bir öneri sundu…

        On yıl önceki kapalı oturumların yayınlanan tutanakları da bunun kanıtı.

        CHP İKİYE BÖLDÜ

        TBMM bugün yeni bir kapalı oturum yapacak.

        Kapalı oturumdaDışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar TBMM’yi bilgilendirecek.

        Ardından partiler söz alacak.

        CHP kendisine tanınan süreyi ikiye böldü; bir bölümünü asker kökenli milletvekili Mehmet Ali Çelebi’ye bırakırken, diğer yarısını diplomasiye bıraktı.

        Bu bölümde emekli Büyükelçi ve Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz İdlib sorununun diplomatik yönü ile sığınmacılar meselesi ve vekalet savaşçıları üzerinde duracağı belirtildi.

        MHP’den Grup Başkanvekili Erkan Akçay, İYİ Parti’den de Genel Başkan Yardımcısı emekli Büyükelçi Ahmet Kamil Erozan konuşacak.

        HDP’den de Grup Başkanvekili Saruhan Oluç ve Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları Oruç söz alacak.

        NE DİYECEKLERİ BELLİ

        Şunu belirteyim ki söylenecekler açık…

        Hükümet yapılanları anlatacak, Şam gücüne verdiği zararı sıralayacak; sığınmacılar konusundaki kararlılığını gösterecek.

        Muhalefet ise şehitler, Suriye politikasının baştan yanlış üzerine kurulduğu ve sığınmacılar politikalarının yanlışlığından söz edecek.

        Bu kapsamda Libya’da muhalif Hafter ile Şam yönetimi arasında imzalanan mutabakata dikkat çekecek.

        “Libya’ya giden vekalet savaşçılarından yakalananların sorgulanması sırasında Suriye sahasında yaşadıklarının da anlattırılması kararına varıldı, bu Türkiye’yi sıkıntıya sokar” uyarısında bulunulacak.

        Şunu belirteyim ki oturum bittikten 15 bilemediniz 20 dakika sonra da zaten herkesin haberi olacak...

        Diğer Yazılar