Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ANKARA'da kış bitip güneş yüzünü göstermeye başladı mı, diplomatik davetler de artar.

        Son günlerde de benzer bir durum yaşanıyor.

        Bu yılki davetlerin başat konusu Suriye...

        Sohbet ettiğim etkin diplomatların hiçbiri, Şam yönetiminin kısa vadede yıkılacağını ummuyor.

        Şam'ı iyi bilen ve geçmişte de görev yapmış olanların en iyi tahmini, baskının bu seviyede devam etmesi halinde bile Esad yönetiminin iki yıl daha ayakta kalacağı yönünde...

        ŞAM'A DESTEK

        Bu aşamada ilginç sözler işittim.

        Örneğin, Şam yönetiminin S-300 füzelerini kuzeye, Türkiye sınırına doğru kaydırdığı iddiası dile getirildi.

        İran'dan 15-20 bin civarında devrim muhafızının Esad'a destek olmak amacıyla Suriye'ye girdiği ileri sürüldü.

        Hatta PKK'nın İran'daki kolu PEJAK'ın 1500 teröristini Suriye'ye kaydırdığı iddiasında bulunuldu.

        Suriye'den kaçıp Türkiye'ye sığınmak isteyenlerin arasına karışıp içeri girme çabasında oldukları vurgulandı.

        Türkiye'den Suriye'ye yapılacak bir müdahalenin Irak'tan daha ağır sonuçları olabileceği tartışması açıldı.

        Bazıları da Türkiye'nin müdahalesi olmazsa ileride ortaya çıkabilecek yapılanmalara mecbur kalacağını ileri sürdü.

        Türkiye'nin müttefikleriyle birlikte olması gerektiğinin altını çizdi.

        Bazıları da "Eğer Türkiye, Suriye'ye yönelik bir saldırı politikası içindeyse, daha geniş katılımlı bir koalisyon sağlandıktan sonra bu rolünü üstlenmeli" dedi.

        DEĞİŞEN POLİTİKA

        Sessizce bir kenarda söylenenleri dinlerken hafızamda Türkiye'nin bugüne kadar komşularına yönelik politikası canlandı.

        Ankara 1923'ten bu yana komşularına yönelik takındığı politikasını ilk kez terk etti.

        İlk kez bir komşusunun rejiminin devrilmesi için aktif, aleni politika yürütmeye başladı.

        Oysa Ankara soğuk savaş döneminde yıllardır ayrı kutuplarda kaldığı Sovyetler'e karşı da, düşmanca hayalleri olan Erivan yönetimine karşı da böyle bir politika gütmedi.

        Bir zamanlar soydaşlarına yönelik en katı uygulamayı gerçekleştiren Yunanistan veya Bulgaristan yönetimlerini doğrudan devirmek için aktif olmadı.

        Türkiye'ye bu politikanın ne getireceğine gelince...

        Unutulmamalı ki ABD, 2. Dünya Savaşı sonrası geliştirdiği aktif politika sayesinde dünya lideri oldu.

        Bir zamanlar ABD'den daha etkin olan Avrupa ise aynı aktif politikayı uygulayamadığı için gerisine düştü.

        O dönemin koşullarının bugün geçerli olmadığı savı doğrudur.

        Ancak, bugün bölgede aktif politika izleyen ülkelerin, gelecekte oluşacak yapılanmalarda ne derece söz sahibi olabileceği de tartışmalıdır.

        Dolayısıyla, 2-3 yıl sonra bile olsa, bugün Suriye'de kimin kuluçka sepetinin içinde kimin yumurtasının bulunduğu bilinmese de yarın Şam'da ortaya çıkacak yeni oluşumda Türkiye de etkin olmak yükümlülüğünde.

        "Bize ne, bakın Irak'ta işin içine girmedik, uzakta kaldık, ne kadar rahat ettik" denilebilir.

        Ancak Suriye'nin bir Irak olmadığı, gelecekte sadece tüm bölgeyi etkisi altına alacak bir sonuç doğuracağı bugün bilinirken, Ankara'ya "Sen uzak dur, bu işlere girme" demek ne derece doğru olur?

        Diğer Yazılar