Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ttirdiği saldırıyı, tek başına “terör”, “Müslüman kıyımı” veya “tünel imhası” olarak okuyan yanılır.

        Daha önce de defalarca yazdım. Yaşanan, Doğu Akdeniz’de kimin sözünün hangi ağırlıkta geçeceğini tayin savaşıdır, saldırısıdır. Bölgede on yıllardır var olan statükonun çökmesi sonrası, yeni güç düzenine geçişin mücadelesidir. Anlamak için dört yıl önceye bakmak yeterli.

        Hüsnü Mübarek, Muammer Kaddafi, Zeynel Abidin Bin Ali, Beşar Esad sadece bölgenin değil, Arap dünyasının en dirayetli, sözü geçen liderleriydi. İsimleriyle bütünleşmiş ülkeleri de kendileri gibi bölge siyasetinin tayin edicisi, yol göstericisiydi. Bugün bölgedeki karar alma sürecinde bu ülkelerin sözünün geçtiğini kim söyleyebilir? Zaten etkin ülke konumunda olsalar, İsrail’in Gazze’de hastane bombalaması, çocuk öldürmesi karşısında sert tepki koyar, yükselen sesleriyle saldırıya son verdirirdi. Bugün duruş sergileyemedikleri gibi, cılız çıkan seslerini de takan yok. Ayrıca yaşananlar karşısında Batı’dan da İsrail’e destek çok.

        GÜCÜ VERENLER

        Kabul edelim ki İsrail’in bu güce erişmesindeki en önemli faktör, bölgede din odaklı gelişen terör oldu. Irak’ta IŞİD’in, Suriye’de El Kaide’nin insanlık dışı davranışları, bölgedeki tüm İslami örgütlere mal edildi; Batı’nın tek odaklı bakışına yol açtı.

        Türkiye böyle bir dönemde bölgede siyasi enerji boşalmasının yarattığı dev obruğu tek başına doldurabilirdi. Doğu Akdeniz’de sözü geçen, İsrail saldırılarını diplomatik bir çıkışıyla bile durdurabilen konumda olabilecek, bunun için her olanağa sahipken, dış politikasındaki yanlışları dolayısıyla şansını elinden kaçırdı.

        Oysa yeni statüsünü güçlendirecek, İsrail’e, “Bölgenin tek gücü sen değilsin” diyebilecek konuma gelmesi için çok büyük imkânları da vardı... Doğu Akdeniz’in en uzun sınırına sahip ülkesi olarak mevcut coğrafi konumunu, gücüyle orantılı kullanan ve sonuç alan pozisyona ulaşmak için Arap Baharı’nın ilk dönemlerinde doğru adımlar da attı.

        Ancak başta Mısır politikası ve Suriye’yi doğru okuyamamanın getirdiği öngörüsüzlük ve diplomatik diğer atakları nedeniyle zemin kaybetti. Bunu anlamak için Ankara’nın tüm sert açıklamalarına, diplomatik girişimlerine rağmen İsrail’in ABD ve AB desteğini de arkasına alıp Gazze bombardımanına devam etmesini görmemiz yeterli.

        İLK RAUNT

        Yarın İsrail, daha önce de denediği gibi, 12 millik karasularını 80 mile çıkarmayı kendinde hak görüp adım atarsa şaşmamalı. Unutulmamalı ki, böyle bir durumda Doğu Akdeniz’de seyrüsefer serbestisi başka bir şekilde hayat bulur; en büyük zararı da Türkiye görür. İsrail’in, Doğu Akdeniz’de Rumlar ile yaptığı Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmalarıyla doğalgaz ve petrol çıkarıyor olmasını da buna eklediğimizde tablonun ne olacağı daha iyi anlaşılır.

        Unutulmasın ki bugün İsrail, Doğu Akdeniz’deki bu güç mücadelesinin henüz ilk raundunu kazandı. Bundan sonrasını Türkiye’nin etkin diplomatik, sonuç alan adımları belirleyecek. Geçmiştekine benzer en küçük hatası ise ikinci raundun da İsrail lehine sonuçlanmasını sağlayacak.

        Diğer Yazılar