Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SATRANÇ oyuncuları iyi bilir. Oyunların şahı olarak bilinen satrançta “Zugzwang” denilen bir durum vardır. Hamle sırası sendedir ama sen “Keşke sıra bende olmasaydı” dersin çünkü hamle yaparsan eğer, kötü konuma düşme ihtimalin olduğu gibi, avantajını da kaybedebilirsin. İşte bu duruma “Zugzwang” denir.

        Devlet ile PKK arasında süren, merkezi Ankara ve İmralı, çevresi Ortadoğu, Kandil ve ülke sathı olan “barış süreci”nde şu anda gelinen aşama, tam bir “Zugzwang” aşamasıdır. İki taraf da hamle yapmak istemiyor bu aralar; iki taraf da hamle yaparsa “avantajını kaybetme” korkusunu yaşıyor.

        6-7 Ekim olaylarından sonra bir tür “solunum cihazına” bağlanan süreç, Öcalan ve devletin dirayetli ve kararlı davranması neticesinde yeniden hız kazandı.

        Öcalan’ın “müzakere taslağı” iki taraf için “makul” bir taslaktı, devletin kabul edemeyeceği “acıtıcı” şeyler yoktu taslakta, örgüt açısından da muhataplık konumunu güçlendiren bir taslaktı ve onlar zaten bu taslağa “harfiyen uyacaklarını” ilan ettiler.

        Yalnız taslağın hayata geçmesinin önüne geçen, devletin “kamu düzeni”, örgütün “serhildan’ı diri tutmak” diye adlandırdığı ve Cizre olaylarıyla somutlaşan, herkesin huzurunu bozan, umutlarını kıran “asayişsizlik” hadiseleri oldu.

        Bu hadiseler belirli aralıklarla sürüyor, bir sürü yurttaş da hayatını kaybetti.

        Şimdi ise iki taraf da birbirine “el ense çekmekle” meşgul gibi.

        DOSYA MÜZAKERE MASASINDA

        Sürecin içindeki kaynaklardan aldığım bilgilere göre örgütün devletten yapmasını istediği ve bir an önce hayata geçmesini talep ettiği “adımlar”, bir dosya halinde şu anda müzakere masasında kapağının açılmasını bekliyor.

        Bu dosyada, “izleme kurulunun oluşturulması”, “hasta tutsakların serbest bırakılması”, “Öcalan’a sekretarya”, “geri dönüşün önünü açacak yeni bir yasal düzenleme” gibi başlıklar var. Devlet bütün bunları yapmaya hazır. Bu konuda hiçbir tereddüt yok.

        Ancak devlet, bütün bunları yapmak için örgütün bir “samimiyet testinden” geçmesini bekliyor. Yani diyor ki: “Tamam, ben senin bütün bu istediklerini yapacağım, fakat sen siyaseti demokratik yollarla yapacağının garantisini bana veriyor musun? Bu konuda samimiysen eğer, göster kendini. Örneğin bir daha Cizre hadisesi gibi bir hadisenin olmayacağının garantisini ver.”

        İşte bütün mesele de burada düğümleniyor.

        Yani devlet bütün bu düzenlemeleri yapar da örgüt hâlâ bildiğini okumaya devam ederse ne olur?

        İşte devletin elini ayağını bağlayan, istenilen adımları hayata geçirmesine engel olan şey bu...

        SEÇİM SONRASI KRİTİK

        Öcalan ve Kandil cephesinde ise durum farklı... Onlar, “Şu anda devletle yapacağımız bir silahsızlanma anlaşması acaba daha büyük bir fırsatı kaçırmamıza sebep olabilir mi” tereddüdünü yaşıyor. Kobani hadisesinden sonra uluslararası kamuoyunda kazandıkları “saygınlık” ve “şöhret” acaba kendilerine, örneğin terörist listelerinden çıkma sonucunu getirebilir mi, veya araya üçüncü taraf olarak girmesini istedikleri Amerika’nın bu rolü oynamasının önüne geçebilir mi gibi soruları sorup bu sorulara tam istedikleri cevapları bulamıyorlar.

        Bu da onların açmazı... O yüzden kitlesini sokakta hazır bekletiyor, zaman zaman da “Biz hâlâ buradayız” hissini uyandırmak için Cizre’de olduğu gibi çocuklara “hendek” kazdırıyor.

        Hepsinin üstüne bir de yaklaşmakta olan seçimler var. Ve şimdilik HDP’nin parti olarak seçime girme kararı var.

        Kürt meselesinin en büyük kazanımı olan “barış sürecinde”, hem de seçime çok az bir zaman kala alınmış olan bu kararı bir “erken doğuma” benzetenler de var. Çünkü karar her açıdan önemli sonuçlara yol açabilecek.

        HDP olarak girilen bir seçimde alınacak yüzde 6-7’lik bir oy oranı “silahlı mücadele” taraftarlarının elini güçlendirecek; barajın aşılması durumu da “demokratik özerklik” tartışmalarını alevlendirecek.

        Kısacası, barış sürecindeki bu “Zugzwang” durumu hemen aşılıp kalıcı barışın temel adımları atılmazsa, seçimden sonra bizi ya yeni bir “erken seçim” ya da “silahlı mücadeleye dönüş” tehlikesi bekliyor.

        Ben yine de durumun buraya gelmeyeceğine inananlardanım.

        Diğer Yazılar