Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İMRALI Adası’nda PKK lideri Abdullah Öcalan’la devlet heyeti arasında sürdürülen “barış görüşmeleri”nde yepyeni bir aşamaya geçildi.

        2 yıldan beri sürdürülen görüşmelerde, şimdiye kadar belirli koşullar yerine getirilmezse sürecin bozulacağına işaret eden taraf daha çok PKK’ydı. Uzun süre bu “tehditkâr” dile benzer bir dille cevap vermemekte ısrar eden devlet, son aşamada artık “Dananın kuyruğu kopacaksa kopsun” diyebileceği bir noktaya geldi. 6-7 Ekim olaylarından sonra süreci yeni bir formatla yürütmeye karar veren ve “kamu düzenini” olmazsa olmaz koşul olarak ortaya koyan devlet, Öcalan’la yapılan son dönem görüşmelerinde Öcalan’dan, şubat ayı içinde örgütüne silahlı mücadeleye son verdiğini ilan etmesini, aksi takdirde görüşmelerin bu minvalde yürütülemeyeceğini açık bir dille bildirdi.

        SİLAHSIZLANMA KONGRESİ

        Devletin bu kesin tavrı, Kandil’in “Bizi oyalıyorlar” yolundaki ısrarı, Öcalan’ı önemli bir kararla karşı karşıya bıraktı. Ankara ve Kandil’den gelen yoğun baskı karşısında zaman zaman bunalan ve her defasında “sabırlı” davranmayı becerebilen Öcalan, en son Kandil’e 10 maddelik bir “silahsızlanma çağrısı” metni yazıp, örgüt yöneticilerine iletmek üzere HDP heyetine verdi.

        Bu metne göre Öcalan şubat ayı içinde PKK’dan, 21 Mart 2015 Nevruz günü, bütün KCK birimlerinin katıldığı bir “silahsızlanma kongresi”ni toplamasını istiyor. Silahsızlanma ve sonrasına ait görüşlerini bir taslak haline getiren Öcalan çağrısında, 21 Mart 2015’te toplanacak olan “silahsızlanma kongresi”nde PKK’nın Türkiye Cumhuriyeti Devleti’yle, 30 yıldan beri sürdürmekte olduğu silahlı mücadeleyi bu tarihten itibaren bir daha başlamamak üzere sona erdirdiğini, buna karşılık devletin de “müzakerelere geçerek” birtakım somut adımlar atacağını söylüyor.

        Öcalan’ın “çağrı metni” HDP heyeti tarafından Kandil’e götürüldü. Özetle “silahlı mücadele dönemini tamamen kapattıklarını ve bundan sonraki süreçte demokratik siyasete karar verdiklerini” anlatan metni alır almaz Kandil’deki PKK yöneticileri, tarihi bir kararla karşı karşıya kalacaklar. “Soyut” olduğu sürece “kutsanan” barış fikrinin, “somut” bir hal alınca “acıtıcı” hale geldiğini gören Kandil, ya Öcalan’ın onlardan istediği kongrenin toplanmasına olumlu cevap verip “Kürt barışının” önünü tamamen açacak ya da reddedip bir felaket senaryosuna yol açacak. Hükümet yetkililerinin hafta başından itibaren “Top onların sahasında” açıklamaları, işte Kandil’in bu kararına işaret eden açıklamalardır.

        Öte yandan, HDP heyeti Kandil’den döndükten sonra, büyük bir ihtimalle heyet üyeleri ile çözümden sorumlu hükümet üyeleri “ortak bir açıklamayla” gidişatın seyri konusunda kamuoyunu bilgilendirecekler. Bu “ortak açıklama” gerçekleşirse, barış süreci başladığı günden bugüne yapılmış olan “ilk ortak açıklama” olma özelliğini kazanmış olacak.

        BİZZAT AÇIKLAMA

        Eğer Kandil’in kararı olumlu olursa, Öcalan 1 hafta-10 gün, yani şubat ayı içinde, muhtemelen hepimizi şaşırtan bir-iki önemli yetkilinin de katılacağı bir toplantıyla, “bundan böyle Türkiye’ye karşı silah kullanmama garantisi veren” tarihi açıklamasını bu kez araya aracı koymadan “bizzat” yapacak.

        (Özellikle belirteyim, bu yazıda kullandığım bilgileri aldığım kaynağım, Öcalan’ın, 2013 Nevruz’undakinin aksine bu kez açıklamasını kendi sesi ve görüntüsüyle yapmak istediğini, hatta açıklama sırasında bir-iki yetkilinin de kendisine eşlik etmesini koşul olarak ortaya koyduğunu belirtti. Bunun bu şekilde olup olmayacağı henüz netlik kazanmış değil.)

        Bu açıklamada Öcalan, Türkiye’ye karşı silahsızlanma garantisine karşılık devletin de kendileriyle “resmen müzakere başlattığını” ilan edecek. Buna bağlı olarak devletin, müzakerelerin gidişatını olumlu yönde etkileyecek olan yerel yönetimlerle ilgili düzenlemeler, eve dönüşü kolaylaştıran yasal çalışmalar, hasta mahkûmların serbest bırakılması, izleme kurulu oluşturulması, İmralı’ya yeni mahkûmların Öcalan’a yardımcı olarak gönderilmesi gibi somut adımlar atacağını ihtiva eden bir belgenin taraflarca imzalanmış olduğunu da duyuracak.

        Eğer bütün bu gelişmeler mart sonuna kadar planlanan ve umut edilen şekilde aksamadan yürürse, 7 Haziran seçimlerine parti olarak girme kararı alan HDP de arkasına “barış rüzgârını” alarak seçim kampanyasını yürütecek.

        AK Parti de, HDP de “müzakere konusu” olan ve Kürt sorununun kalıcı bir şekilde çözüme kavuşturulmasını sağlayacak olan önemli düzenlemelerin birer Anayasa sorunu olduğunu biliyor. Bu yüzden iki parti de seçim kampanyasını yeni bir “özgürlükçü Anayasa” vaadi üzerine inşa edecek.

        Halk da buna göre kararını verecek.

        Diğer Yazılar