Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BUGÜN bu köşede bir gazete kupürü görüyorsunuz: Hürriyet’te 1996’da ve tesadüfe bakın o senenin 17 Kasım’ında, yani tam 18 yıl önce bugün yazdığım bir yazının kupürünü...

        Yazı, Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nün zimmetinde bulunan ve 97 adedi Hoca Ali Rıza’ya ait olan 414 adet yağlı boya tablonun yürütülmesi yahut sahteleri ile değiştirilmesi hakkında...

        1995’te, genel müdürlüğe ait depolar ile bazı resmî dairelerdeki tablolardan bazılarının sırra kadem bastıkları farkedilmiş, kabataslak yapılan sayımda kayıp eser sayısının birkaç yüzü geçtiği anlaşılınca hemen bir örtpas etme çabası başlamıştı. Ama rezalet işitilince Sayıştay 1995 Ekim’inde Kültür Bakanlığı’na üç denetçi göndermiş, depolarda sayımlar yapılmış, ifadeler alınmıştı.

        İfadelerde neler vardı, neler! Bakanlığın yıllanmış yöneticileri “Konuyu bilen memurlar emekliye ayrıldılar” demişler, “Sorumluluğun kendilerine ait olmadığını” söylemişler, yüzlerce tablonun uçup gitmesini “memurların tecrübesizliğine” bağlamışlar, üstelik yüksek düzeydeki yöneticilerden biri de denetçilerin “Bu tablolar nerede?” sorusuna “Aaaa! Kayıp mı olmuşlar?” cevabını vermiş ve neticede tam 414 adet tablonun sırra kadem bastığı resmiyet kazanmıştı.

        1996’da yazdığım yazı...

        SAYIŞTAY’I ENGELLEDİLER

        Soruşturmanın ardından birileri Türk resminin klasiğinden modernine, gelenekselinden uçuğuna kadar hemen her dönemini yansıtan bu muazzam kolleksiyonun sırra kadem basmasını örtbas etme çabasına girişmiş ve neticede Sayıştay’ın hazırladığı nihâî rapor savcılığa bir türlü gönderilmemişti!

        1996’da yazdığım bu rezaletin üzerine tam 18 sene sonra, ancak şimdi gidiliyor! Kültür Bakanı Ömer Çelik’in son haftalarda başlattığı kayıp, çalıntı ve sahte tablolar operasyonunun geçmişi tâââ 1995’e, Sayıştay’ın o tarihte yaptığı ama bir neticeye varmasının engellendiği işte bu soruşturmaya dayanıyor...

        Müzelerdeki ve resmî dairelerdeki eserlerin çalınması yahut sahteleri ile değiştirilmesi işi aslında 1990’lardan çok önceki senelere kadar uzanır. Tasnif ile tesciller tamamlanmayıp müzayedelere Batı’da olduğu gibi “provenans”, yani “eserin menşeini bildirme” mecburiyeti getirilmediği takdirde bu gibi hırsızlıkların sona ermesi zaten mümkün değildir ve talep olduğu müddetçe birileri çalmaya devam edecekir!

        Kültür Bakanı Ömer Çelik, geçen gün müzelerdeki tablolara bundan böyle çip takılacağını söyledi...

        Geç kalınmış bir başlangıç için güzel bir uygulama ama bilmemiz gerek: Çip, tabloyu müzede olduğu sırada takibe yarayan bir sistemdir fakat eser bir yolu bulunup çalındığı, çerçevesinden çıkartıldığı ve çip de söküldüğü takdirde uygulama bir işe yaramaz!

        VAKIF KİTABI ÖRNEĞİ

        Asırlar önce vakfedilen ve şimdi kütüpanelerde muhafaza edilen elyazması eserlerin sayfalarında silinmesi gayet zor olan mürekkeple yazılmış vakıf kayıtları ve basılmış vakıf mühürleri görürsünüz. Eserler çalınıp bu kayıtlar kazındıkları takdirde sayfalarda mutlaka izleri kalır, yani vakfedilmiş eserin bir yerden yürütülmüş olduğu daha ilk bakışta anlaşılır...

        Dolayısı ile müzelerde bulunan ve çiplenecek olan tabloların arkalarına vakfedilmiş elyazmalarındaki gibi kazındıklarında bile belli olacak bir mührün birkaç defa basılması zarurîdir ve bunun yanısıra müzayede şirketlerine Batı’da olduğu gibi mezata koydukları her eserin kaynağını belirtme mecburiyeti getirilmesi de şarttır!

        Kültür Bakanı Ömer Çelik’in şimdi başlattığı ama bundan 18-19 sene sonra önce yapılması gereken ciddî soruşturma umarım bir netice verir, seneler boyunca yürütülmüş olan eserlerden hiç olmazsa bazıları bulunur ve yerlerine dönerler...

        Ama unutmayalım: Kolleksiyon hırsı ile yeni zenginlerin bitmeyen talepleri ve para aklama çabası vârolduğu müddetçe bu hırsızlıklar eskisi kadar olmasa bile mutlaka devam edecektir ve eserlerin sahteleri ile değiştirilmesi faaliyeti sadece bizde değil, Avrupa’da da hâlâ bir derttir.

        Diğer Yazılar