Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Latin harflerini bizde ilk kullananlar arasında Üçüncü Selim’in kızkardeşi Hatice Sultan da vardı ve sarayın Fransız mimarı Antoine Ignace Melling ile Türkçe ama Latin harfleri ile mektuplaşmıştı.

        Osmanlıca tartışmaları gündemi hâlâ işgal ediyor. Bugün birkaç asır öncesine gidecek ama Osmanlıca öğretiminin tartışıldığı değil, Latin harflerinin Türkiye’de ilk defa kullanıldığı günlere dönecek ve birkaç örnek göreceğiz: Bu alfabeyi bize de ilk kullananlardan olan Alberto Bobowski’nin yazdıklarını ve Üçüncü Selim’in kızkardeşi Hatice Sultan ile Fransız mimar Melling arasındaki Latin harfleriyle Türkçe yazışmaları...

        Gündemde iki haftadan buyana Osmanlıca var ya, bugün bir değişiklik yapalım, konuyu tersinden ele alalım, yani Türkiye’de Osmanlıca öğretiminin tartışıldığı değil, Latin harflerinin ilk defa kullanıldığı günlere gidelim ve birkaç örnek görelim... İlk örneğimiz Paris’te, Fransız Millî Kütüphanesi’nde bulunan 350 küsur senelik bir elyazmasından, asıl adı Alberto Bobowski olan ve Türkiye’de Ali Ufkî diye tanınan bir Polonyalı’nın tamamı yayınlanmamış olan elyazması eserinden...

        17. asırda bir kâtip.

        SARAYIN FOLKLÖR HAZİNESİ

        1600’lerin başında doğan Bobowski gençlik yıllarında bilinmeyen bir şekilde esir edilip İstanbul’a gönderilmiş, saraya alınmış, zamanla imparatorluğun tercümanı olmuş ve çok sayıda kitap kaleme almıştı. Eserleri arasında bir Türkçe gramer ile o devirde icra edilen ve notaya aldığı Türk Müziği eserlerinden meydana gelen “Mecmua-i Sâz ü Söz” isimli meşhur kitabı da vardı ve Kitab-ı Mukaddes’in bugün kullanılan metninin temeli olan ilk Türkçe tercüme de Ali Ufkî’ye aitti.

        Mecmua-i Sâz ü Söz’ün temize çekilmiş nüshası Londra’daki British Museum’da, Ali Ufki’nin Londra’daki nüshaya almadığı ve içerisinde hatıralarının da bulunduğu çok daha kalın müsvedde nüshası Paris’tedir ve Paris nüshasında hem eski harflerle, hem de Latin harfleriyle yazılmış yüzlerce şiir ile şarkı güftesi de bulunur. Kitaba padişahın huzurunda söylenen mânilerden tekerlemelere, yemek tariflerinden ilâçlara, önemli olaylar için düşürülen tarihlerden o günlerin moda olan şiirlerine ve şarkılarına kadar herşey kaydedilmiştir ve bu elyazması, bir yerde saray folklörü hazinesidir. Sayfaların ortasında kimi soldan sağa, kimi sağdan sola, o zamanın sistemiyle yazılmış yüzlerce nota, asırlar öncesinin saz eserleri ile şarkılarını bugüne getirirken şiirler ve güftelerin çoğu da iki alfabe ile, yani hem eski harflerle hem de Latin yazısı ile kaydedilmişlerdir.

        Alberto Bobowski’nin karşılaştırmalı Latin ve Türkçe alfabe tablosu.

        POLONYA USULÜ TÜRKÇE

        Ali Ufkî, eserin sonuna bir de mukayeseli alfabe tablosu koymuştur ve 350 küsur sene öncesinden kalan bu tablo eski harflerle Latin harflerini birarada gösteren ilk çalışmalardandır. Bu sayfada, Ali Ufkî’nin eserinde yeralan karşılaştırmalı alfabe tablosunu görüyorsunuz. Alanının ilk örneklerinden olan tabloya dikkat ettiğinizde, Latin harferinden bazılarının farklı olduğunu, Ali Ufkî’nin bu alfabeyi Türkçe’de de memleketi Polonya’da olduğu şekilde, yani harflerin üzerinde bazı ilâveler yaparak kullandığını farkedeceksiniz. Sayfadaki kutuda ise, Türkiye’de Latin harfli yazışmaların ilk örneklerinden bazıları, Üçüncü Mustafa’nın kızı ve Üçüncü Selim’in de kızkardeşi olan Hatice Sultan ile Fransız ressam ve mimar Antoine Ignace Melling arasında 1700’lerin sonunda Latin harfleri ile ama Türkçe yapılmış olan yazışmalar yeralıyor.

        Ali Ufkî’nin güftesini iki alfabe ile yazdığı bir şarkı: “Ağalar, bir civan sevdim”.

        Padişahın kızı, Fransız mimara Türkçe ama Latin harflerini kullanarak yazıyordu

        FRANSIZ ressam ve mimar Antoine Ignace Melling, 1763 ile 1831 arasında yaşadı. Fransa’da mimarlık okuduktan sonra Osmanlı Devleti’nin Petersburg’daki elçisi tarafından İstanbul’a getirildi, bazı saraylar inşa etti ve eski saraylardan bazılarının da restorasyonunu yaptı. 1802’de Paris’e döndü ve İstanbul’da hazırlamış olduğu çizimleri gravürler şeklinde ardarda yayınlamaya başladı. Melling’in daha sonra kitap haline getirilen gravürleri, eski İstanbul’u konu alan eserler arasında bugün en kıymetlilerindendir.

        Uzun müddet Üçüncü Selim’in kızkardeşlerinden Hatice Sultan için de çalışan Melling, Hatice Sultan’ın Ortaköy ile Arnavutköy arasındaki sarayını inşa etmesinin yanısıra mücevherlerinin ve saray eşyalarının yapımı ile uğraştı, Latin alfabesini öğrettiği Sultan ile Türkçe ama Latin harfleri ile yazıştı. Türkçesi kırıktı fakat ne demek istediğini anlatabiliyordu.

        Melling ile Hatice Sultan arasındaki bu yazışmalar şimdi Fransa’da özel bir kolleksiyonda bulunuyor. Jacques Perot ve Frederic Hitzel tarafından toplanan mektuplar İstanbul’da 2001’de Tarih Vakfı tarafından kitap halinde de yayınlandı.

        Aşağıda, Hatice Sultan ile Melling arasındaki yazışmalarından bazı örnekler yeralıyor. İlk mektupta Hatice Sultan, Melling’den sipariş etmiş olduğu şal ile yaptırttığı iskemleyi acele göndermesini istiyor. Melling’e ait olan ikinci mektupta ise, mimar, Pinel adındaki bir kuyumcu ile maliye arasında çıkan anlaşmazlığı anlatıyor, Pinel’in Hatice Sultan’a satmış olduğu mücevher konusunda bir mesele olduğunu, halledilemediği takdirde kendisinin de hapsedileceğini söylüyor ve Sultan’dan bir zimmet belgesi göndererek kendisini kurtarmasını rica ediyor.

        Üçüncü mektup da yine Melling’e ait. Hatice Sultan’ın adamlarının Melling’e Sultan’ın bunda böyle ona iş yaptırmayacağını söylemeleri üzerine mimar, Hatice Sultan’dan işe devamına izin vermesini rica ediyor, hattâ kendisini ileride hükümdara, yani Üçüncü Selim’e tavsiye edeceği vaadinde bulunduğunu hatırlatıyor.

        Melling Albümü’nden: Padişah, saltanat kayığı ile Boğaz’da.

        İşte, bu mektupların metinleri

        - HATİCE SULTAN’DAN MELLING’E:

        “Melling kalfa, aman şalı bir dakika evvel tekmil ettirip (tamamlatıp) Mehmed’e veresin, Dimitri’ye verip diktirsin. Aman çabuk şal parçasını Mehmed’e verip veresin ve iskemle yarın gelmezse işime yaramaz. Aman iskemleyi yarın Cuma günü bir saat evvel isterim. Sonra işime yaramaz. Pazar günü bayramdır, bugün sen gelme. İskemleyi tekmil ettirip (tamamlatıp) yarın alıp gelesin ve İşveriz (saray kadınlarından biri) ile gönderdiğim gömlek tekmil oldu mu? Aman cümlesini bir saat evvel isterim. İşleme kumaşlar buldunsa irsal edesin (Gönderesin). Perşembe sabahı üç”.

        -MELLING’DEN HATİCE SULTAN’A:

        “Bundan bir buçuk sene mukaddem (önce) bu kulları efendilerimize elmaslı bir çiçek (çiçeği) Pinel bezirgânından (Pimnel adındaki tüccardan) alıverdim. Bu defa bezirgân-ı merkum (adı geçen tüccar) hapsolunup mal ve veresesi mîrî (devlet hazinesi) tarafından zaptolundu. Sekizyüz elli kuruş bahası olan çiçek mezkûr defterde efendilerimize bin kuruşa satıldığı işaret olundu. Mezkûr madde Defterdar Efendi tarafından Efendilerimiz’e arzolundu ve efendilerimiz galiba bahası için farkından maddeyi hayata getiremeyip mezkûr çiçeği Pinel bezirgândan aldıklarını inkâr ettiler. Pinel bezirgândan tashih olundukta bu kullarının vasıtasıyla satıldığını ifade eyledi. Fransalı’nın malı tahsiline memur olan Çavuşbaşı Osman Efendi bu kullarından sual ve bin kuruşu talep eyledikte (talep ettiği zaman) bu kulları sekizyüz elli kuruşa mezkûr çiçeği efendimize alıverdiğimi ikrar eyledim ve ikrarıma binâen bu kullarından ya akçeyi yahut Efendimiz’in zimmetinde olduğunu müzekker (zikreden, ifade eden) bir senedi istemişler.

        Efendim, defterdar ile, çavuşbaşı ile nasıl başa çıkayım? Oturakta (hapiste) beni çürütürler. Kerem, inayet edin Efendim; sekizyüz elli kuruşun çiçek bahasından zimmetinizde olduğunun haberini Defterdar Efendi’ye yahut Osman Efendi’ye irsâl (gönderin) ve bu kullarını merhameten halâs buyurun (kurtarın)”.

        Hatice Sultan’ın Melling’e mektubu.

        Melling’in Hatice Sultan’a mektubu.

        -MELLING’DEN HATİCE SULTAN’A:

        “Efendim, kulları cumartesi günü uşağımı gönderdim aylığı almaya. Zilhicce ayı(nı) verdiler, velâkin uşağıma demişler ki: ‘Kilerci İbrahim, aylık tamamdır, artık aylık yoktur.’ Efendimiz’den bu kadar iyilik görmüşken ondan sonra inanamadım bu tenbihi (“sözü” anlamında) Efendimiz buyurduğunu. Niçün, kullarınıza dâim demişler Efendimiz: “Aylığın verecek, o vakite dek Padişah Efendimiz’in bir hizmetine koyuncaya dek. Efendimiz’in kulları şimdiye dek inanamam. Zannederim ki bu lâkırdı kıskanmak lâkırdısıdır; niçin, Efendimiz kullarını seviyor ve Efendimiz kullarının şimdiki sıklet vaktinde böyle bırakmaz. Efendim, kullarının umudu Efendimiz’dedir, hayır kimsede (başkasında) yoktur. İnşaallah Efendim, kullarınızın (kullarınıza) bir merhametiniz olur. Efendim yalvarırım, bir hayırlı cevap isterim”.

        Diğer Yazılar