Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MİLLÎ Kütüphane’nin “tıpkıbasım” adı altında bazı elyazmalarını perişan etme teşebbüsünü bu hafta iki defa yazmıştım...

        Okumamış olanlar için özetleyeyim:

        Millî Kütüphane, kolleksiyonlarında bulunan bazı elyazmalarının tıpkıbasımını yaptırmak için ihale açmıştı ama ihalenin şartnamesi evlere şenlikti.

        “Tıpkıbasım” demek, elyazması yahut nadir bulunan baskı bir kitabın birebir, hiçbir tarafı ile oynanmadan, yani lekesi, izi, vesairesi ile aynen yayınlanması demektir ya...

        Millî Kütüphane’nin başındakiler birkaç asır öncesinden kalma elyazmalarının şeklini- şemâilini beğenmemiş yahut imparatorluk zamanının tezhibini, yani sayfa süslemelerini kaba bulmuş olacaklar ki, sayfanın bilmemneresinin cart sarı altın rengi olması, zeminin kendi tensip buyuracakları renk ile basılması ve bazı teknik çizimlerin yeni zenginlerin zevkine göre yeniden çizilmesi gibisinden şartlar getirmişlerdi...

        Rezaleti haber alır almaz konuyu hem televizyonda anlattım, hem de bu köşede yazdım, Kültür Bakanı Ömer Çelik ile bakanlık müsteşarı Prof. Haluk Dursun sağolsunlar işe el attılar, ne olup bittiğini soruşturdular ve neticede elyazmalarını taciz edip tecavüze kalkışmaktan ibaret olan bu tuhaf ihale önceki gün iptal edildi.

        “Tıpkıbasım” adı altında eserleri berbad edilmek üzere olan Timur’un başmüzisyeni Abdülkadir Meragi’nin, 1946’da vefat eden edebiyat âlimi Sadeddin Nüzhet Ergun’un ve katline hazırlanılan Tebâreke cüzünün ismini bilmediğim hattatının ruhları bu karardan sonra eminim şâdolmuştur.

        BİLENE SORMADAN OLMUYOR!

        Daha önce yine böyle tuhaf vesilelerle yazmıştım, tekrar edeyim:

        Nâdir bir elyazmasının tıpkıbasımı o nüshanın hem akademisyenlerin, hem meraklılarının istifadesine sunulması maksadıyla yapılır. Böylelikle yüzlerce sene öncesinden bugünlere ulaşabilmiş olan kitabın elden ele dolaşmasının da önüne geçilmiş olur, yani o eserin üzerinde çalışacak olanların kütüphaneye gidip kitabın orijinalini almalarına gerek kalmaz, tıpkıbasımını kullanırlar.

        Bir zamanlar bu maksatla yapılmış olan tıpkıbasımlar, artık maalesef bazı bürokratların önemli bir iş yapmış gibi görünüp çamur gibi baskıları âmirlerine götürerek “Efendim, bakın kültürümüze nasıl hizmet ettik” deyip takdir bekleme vâsıtası hâline gelmiştir.

        Şimdilerde özel sektör de kuruluş yıldönümlerinde yahut yılbaşılarında dağıtmak üzere arada bir tıpkıbasımlar yaptırıyor; bunların bazıları berbat, bazıları da mükemmel oluyor ama özel sektörün tıpkıbasım yayınlaması ile devletin bu şekilde yayın yapması arasında çok önemli farkı unutuyoruz: Şirket yayınları reklâma ve tanıtıma yönelik ticarî faaliyettir fakat devletin, özellikle de Millî Kütüphane gibi Kültür Bakanlığı’nın bünyesindeki kurumların yayınlarındaki hatalar devleti bağlayacaktır!

        Kültür Bakanı’nın son anda engel olduğu bu tıpkıbasım cinayetinden umarım ders alınır, aklına esenin tıpkıbasıma kalkışmasının bundan böyle önüne geçilir ve mutlaka bir tıpkıbasım yapılmasının gerektiği hallerde de iş sadece bürokrata bırakılmaz, elyazmasının ne olduğunu hakikaten bilen eski bürokratlara ve hocalara danışılır.

        Gerçi kitabın, özellikle de elyazmasının ne olduğunu iyi bilen eskinin allâme bürokratları artık işbaşında değiller ama bilenlerden hâlâ hayatta olanlar var ve şimdi karar mevkiinde bulunup rengârenk zevksizliklerle hava atma merakındaki yeni bürokratların kimselere duyurmadan girişecekleri akademik cinayetlere de sadece onlar engel olabilir!

        Diğer Yazılar