Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İZMİR’e gelen Selânik Belediye Başkanı Yannis Butaris, Atatürk’ün doğduğu evin Selânik’teki bilinen ev olmadığını ve Langada’da başka bir evde doğduğunu söyledi diye birileri kıyametleri kopartıyor!

        Vay efendim Langada’daki ev hikâyesi nereden çıkmışmış, Atatürk’ün doğduğu evin kesin şekilde bilinmesine rağmen kafaları neden böyle karıştırırlarmış, Yunan gazetelerinde ismi geçen ve doğumdan bahseden ama mezarı bile belli olmayan “Fatma Hanım” kimin nesi imiş, Atatürk’ü turistik bir meta hâline getirmeye Selânik Belediye Başkanı’nın ne hakkı varmış, vesaire, vesaire...

        Butaris açık açık “Atatürk, Türk olabilir; ama önce Selâniklidir ve büyük bir şahsiyettir” diyor, turistik maksatlarla değil, tarihi ortaya çıkartmak için çalıştıklarını söylüyor ve Selânik’in Osmanlı geçmişini tanıtmak istediklerini anlatıyor.

        Belediye Başkanı’nın bu söylediklerinin neresi yanlış?

        Meseleyi açık şekilde ele aldığımız takdirde varacağımız netice şudur: Atatürk’ün doğduğu ev konusu maalesef hâlâ karanlıktadır ve Selânik’te bugün müze olan ev hakkında kesin konuşmak da hayli zordur!

        KIZKARDEŞİ ‘BAŞKA EV’ DEMİŞTİ!

        Pek, bu “ev” konusunda bizde şimdiye kadar ciddî bir çalışma yapılmadı mı?

        Bazı çalışmalar yapıldı fakat hiçbiri Faik Reşid Unat’ın müze-evin satın alınışından sonra Millî Eğitim Bakanlığı adına yaptığı araştırma kadar etraflı olmadı. Ve, meselenin daha da ilginç tarafı: Atatürk’ün kızkardeşi Makbule Hanım ağabeyinin Selânik’te şimdi müze olan evde değil, akrabalarına ait başka bir evde doğduğunu; Unat da Mustafa Kemal’in evin üçte iki hissesini daha sonraki senelerde satın aldığını söylüyordu.

        Mutlaka bilirsiniz: Atatürk’ün şimdiye kadar yazılmış olan en etraflı biyografisi, Şevket Süreyya Aydemir’in bundan kırk küsur sene önce yayınladığı “Tek Adam” serisidir. Aydemir eserini yazmadan önce hem Atatürk’ü yakından bilenlerden yıllar boyu bilgiler almıştır; hem de biyografisini yazdığı kişiyi, yani Atatürk’ü bizzat tanımıştır.

        Şevket Süreyya Bey bütün bu araştırmalarına, temaslarına ve çabalarına rağmen asıl doğum yeri konusunda kesin konuşmamış, “Atatürk, dinlediklerine dayanarak bu evi -yani şimdi müze olan binayı- doğduğu yer olarak anlatmıştır; ben de onun bu ifadesini kabul ettim” demiş, bahsi bu şekilde kapamıştır!

        Atatürk’ün hâlâ devam eden doğduğu ev muammasının çözümü tabii ki gereklidir, hattâ şarttır ancak bu iş “İkinci ev masalını nereden uyduruyorlar?” yahut “Bu iddiaları ortaya atan herif neyin peşinde?” gibisinden bilim dışı ifadelerle veya Ali Rıza Efendi’nin kabrinin de kayıp olduğunu hatırlara getirmeden “Mezarı bile belli olmayan Fatma Hanım adındaki kadının dediklerini mi ciddiye alacağız?” mantığı ile yapılmaz! Arşivlerde çalışılır, belge aranır, tapu ve nüfus kayıtları geriye doğru dikkatle incelenir, hattâ Fatma Hanım’ın kimin nesi olduğu da araştırılır ve iddialar hakikaten gerçek dışı ise lâfla değil, belgeler ortaya konarak yalanlanır!

        BU GENETİK DERDİMİZ YOK MU?

        Unutmayalım: Atatürk’ün kesin doğum tarihi bile bugün hâlâ bilinmemektedir ve tarihçilerimiz doğum kaydı konusunda hiçbir ciddî araştırma yapmamışlardır. Bu konudaki tek belgeli çalışma inkılâp tarihçilerimize değil, Mehmet Ali Öz adındaki emekli bir din adamına aittir ve Öz’ün Osmanlı Arşivleri’nde bulduğu 9 Ocak 1893 tarihli evraka göre Mustafa Kemal 1881’de değil, 1877’de doğmuştur!

        İş bu kadarla kalsa, yine iyi! Devlete ait tarih kuruluşları, Selânik’teki arşivlerde Atatürk’ün doğum kaydını bulduğu bilinen ama emekli olmasının ardından başka bir şehre taşınması gibi şahsî sebepler ve zorluklar yüzünden elindeki belgeyi henüz yayınlamamış olan Yunanlı tarihçi ile temas kurmamışlardır! Üstelik, Selânik’teki kayıtların bizde de bulunması muhtemel olan nüshaları üzerinde bile çalışılmamıştır!

        Hiç uğraşmadan, biraz olsun araştırmadan, satır okumadan ve tek bir damla bile ter dökmeden ahkâm kesmek millî hasletlerimizdendir ama bu genetik derdimizi hiç olmazsa Atatürk’ün doğum tarihi ve doğum yeri konusunda bir tarafa bıraksak nasıl olur?

        Böylelikle, devletimizin kurucusunun en azından “doğumu” ile ilgili bilinmezlik ayıbından kurtulmuş oluruz!

        Diğer Yazılar