Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İNGİLTERE’nin Leicester şehrinde dün tuhaf bir cenaze merasimi vardı: Bundan 530 sene önce, 1485’te girdiği savaşta ölen Kral Üçüncü Richard’ın cenazesi...

        Kral Richard, İngiliz tarihinin en meşhur ama “en kötü” simalarındandır; oyunlara, romanlara ve filimlere konu olmuştur ve William Shakespeare’in aynı isimli trajedisi sayesinde şöhreti daha da artmış, efsaneye dönmüştür.

        Plantagenet Hanedanı’nın uzantısı olan York Sülâlesi’nden gelen Richard’ın tahtta bulunduğu senelerde İngiltere karmakarışıktı. Bir taraftan kendi ailesi ile, bir taraftan da rakip Tudor Hanedanı ile mücadele ediyor, İskoçya ile didişiyor, Fransa ile senelerdir süren savaş da bitmek bilmiyordu.

        Richard bizim tarihimizde de vârolan ve hâlâ tartışılan kardeş, evlât, yeğen ve kuzen katlinin aynını İngiltere’de yaptı ve unutulmamasını da aslında işlediği cinayetler sağladı. Tahtı gasbetti, krallığın asıl vârisleri olan iki yeğenini Londra Kulesi’ne kapattı, derken prensleri öldürttüğü söylentisi ortaya çıktı, cinayetler ispatlanamadı ama prenslerden de bir daha haber alınamadı.

        DELİK DEŞİK ETMİŞLER!

        Richard, 1485’in 22 Ağustos’unda Tudor ordusu ile giriştiği savaşta öldürüldüğünde 33 yaşında idi, henüz iki senedir kraldı, zamanla mezarı bile kayboldu ve bundan üç sene önce bir tuhaflık yaşandı: Kralın tahtını ve hayatını kaybettiği 1485’teki Bosworth Savaşı’nın cereyan ettiği yerde bir otoparkı genişletmeye çalışan işçiler, betonun altında bir tabut buldular. Tabutta kurşundan bir kefene konmuş kemikler vardı, iskeletin kime ait olduğunun ortaya çıkartılması için aylarca uğraşıldı, Richard’ın olabileceği ihtimali düşünüldü, kralın kızkardeşinin soyundan gelen Kanadalı bir marangozdan DNA örnekleri alındı ve yapılan testler iskeletin Kral Richard’a ait olduğunu ortaya koydu.

        Otoparkın altında çıkan kemikleri Leicester Üniversitesi’nin laboratuvarına götürüp Turi King adında bir hanım genetikçiye teslim ettiler. İskelet üzerinde iki buçuk sene boyunca gayet ciddî çalışmalar yapıldı ve alınan neticeler Richard hakkında vârolan birçok bilginin yanlış olduğunu gösterdi: Tarihlerin “kanbur” diye yazdıkları kral kanbur değildi, o devirde yapılmış tablolarında siyah saçlı ve karagözlü gösterilmesine rağmen kumraldı ve gözleri mavi idi, bağırsaklarındaki kurtlardan muztaripti ve savaşa gitmeden hemen önce tavuskuşu ile balıkçıl kızartması yemişti. Ölümüne muharebede aldığı on bir adet darbe sebep olmuştu; darbelerin dokuzu kafatasında, ikisi de vücudunda idi ve cesedi daha sonra mızraklarla delik deşik edilmişti!

        Analizler ve diğer bütün çalışmalar geçen hafta tamamlandı, Richard’ın kemiklerini Kanadalı marangoz torununun bizzat yaptığı meşe bir tabuta koydular, dün öğleden sonra Leicester Üniversitesi’nden törenle aldılar ve katedrale götürüp katafalka yerleştirdiler. Kral üç gün boyunca katedralde kalacak, sonra törenle defnedilecek ve Richard’ın ismi ile hayatının etrafındaki sis artık tamamen dağılmış olacak.

        TOPKAPI’YI BİLE BİLMİYORUZ

        Kral Richard’ın iskelet macerasını anlatmamın sebebi sizleri İngiliz tarihinin derinlerine sürükleme merakı falan değil, tarihî araştırmalarda son teknolojiden artık nasıl istifade edildiğine dikkatinizi çekmek...

        Tarih, arkeoloji ve antropoloji şimdi teknoloji ile gayet yakın bir işbirliği içerisinde. Belgelerle ve kayıtlarla yetinilmiyor; iskeletlerin, mumyaların ve bulunan her türlü organik maddenin incelenmesinde şimdi modern biyolojiden, genetik bilimlerinden ve özellikle de moleküler genetikten istifade ediliyor. Birkaç asırlık tarihî mekânlarda, meselâ 17. ve 18. asır sarayları ile binalarının zeminlerinde bile arkeolojik çalışmalar yapılıyor ve bulgular teknolojiye emanet ediliyor.

        Birçok memleket, tarihinin bilinmeyenlerini ortaya çıkartabilmek maksadıyla bu şekilde çalışırken biz Topkapı Sarayı’nın gerçek geçmişinden bile maalesef habersiziz! Sarayla ilgili binlerce arşiv kaydı hâlâ incelenmemiş vaziyette duruyor, saraydaki binaların yerinde daha önceleri nelerin bulunduğu bilmiyoruz, hattâ bazı tarihî şahsiyetlerin mezarlarının gerçek yerleri konusunda bile tam bilgiye sahip değiliz!

        Üçüncü Richard’ın beş asır sonraki macerası, üzerinden asırlar geçmiş olmasına rağmen bugün hâlâ merakla tartıştığımız “Son Bizans İmparatoru’nun mezarı”, “Fatih’in mumyalanıp mumyalanmadığı” ve “Genç Osman’ın katlinden hemen önce başına nelerin geldiği” gibisinden soruların cevaplarını bulabilmemiz için mükemmel bir derstir!

        Diğer Yazılar