Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        24 Nisan yaklaşıyor ya, mâlûm korkumuz depreşti: “Amerikan Başkanı konuşmasında ‘soykırım’ diyecek olsa ne yaparız?”, “Papa bu konuda söz söylerse ne halt ederiz?” yahut “Afrika’daki bilmemne memleketinin parlamentosu soykırımı tanırsa hâlimiz nice olur?” paranoyasındayız...

        Paranoya, Allah’tan ki eski senelerde olduğu gibi öyle büyük boyutlarda değil... Şimdilerde korkuya kapılanlar seneler öncesinde takılıp kalmış, hayatını Ermeni meselesi hakkında birkaç söz edip dikkat çekmek üzerine kurmuş, “Biz Emeniler’i kesmedik, onlar bizi kestiler” teranesinin dışında tek bir söz etmemiş yahut ismini duyurmaya hevesli birkaç kişiden ibaret ama yazıp çizdikleri ile ortalığı yine de bulandırıyorlar.

        Dikkatle baktığınız takdirde hemen farkedersiniz: Türkiye’de senelerden buyana bir “2015 korkusu” vardı. Ermeni diasporasının tehcirin yüzüncü yıldönümüne çok büyük projelerle hazırlandığı, ortalığı velveleye vereceği, meselâ Steven Spielberg’e “Schindler’s List” benzeri bir film çevirtip bizi rezil edeceği, mal, toprak ve tazminat taleplerinin başlayacağı ve dünyanın dört bir tarafındaki memleketlerin parlamentolarında soykırımın kabul edileceği endişesi konuşulur, dururdu.

        O KADAR KORKTUK NE OLDU?

        Hadiselerin yüzüncü yıldönümüne şunun şurasında iki hafta kaldı ama o büyük korkularımızın hangisi hakikat oldu? Hiçbiri... Ne bir film çevirtebildiler, ne Türkiye’ye karşı endişe verici bir tehdit yaratabildiler ama, tehcirin yıldönümünde büyük bir Çanakkale programı düzenlemekle ilk defa biz bir adım öne geçtik!

        Senelerdir söylüyorum: Türkiye’nin 1915 hadiseleri konusunda endişelenmesi, utanması, kafasını kuma gömmesi veya kaçamak yollara sapması gereksizdir. Zira ortada “soykırım” denen bir suç yoktur, Batı dünyası tehcirin soykırım olduğunu isbat edebilmek için tâââ 1918’den itibaren, özellikle de arşivlerin ellerinin altında olduğu işgal senelerinde büyük çaba göstermiş, bu çabayı seksen küsur sene boyunca devam ettirmiş ama netice elde edememiştir, zira mesele soykırım değildir!

        “1915’te tam olarak ne oldu?” şeklindeki kısa ve açık bir sorunun tek cevabı vardır: Maalesef iyi şeyler olmadı, devlet meşru müdafaa hakkını kullandı, o zamanın şartları içerisinde ne yapması gerekiyor ise onu yaptı fakat tehditler ile tahrikler gelmeyip de bütün bunlar yaşanmasa idi çok daha iyi olurdu!

        Artık, açıkça kabul etmemiz gerekir: Tehcir, Ermeniler için unutulması mümkün olmayacak derecede acı, ıstırap ve kan demektir ve hadiseler sırasında büyük üzüntüler yaşanmıştır. Ama, ıstırabın tek sorumlusu Türkiye değildir, ortada son derece ağır bir tahrik ve bir mecburiyet vardır.

        ÇOĞUNLUK VE AZINLIK AYNIDIR

        Dolayısı ile diasporanın “Türkler bir buçuk milyon Ermeni’yi katlettiler” gibisinden hırs dolu teraneleri ne kadar gereksiz ise, bizim cevaben vermeye çalıştığımız “Hayııır! Biz değil, onlar kestiler!” şeklindeki müdafaa çabalarımız da aynı şekilde lüzumsuzdur. Geçmişte yaşanmış acı hadiselerin karşılıklı olarak cesed sayma seviyesine indirilmesinin ayıbı bir tarafa, Ermeni meselesinin halli için ortaya atılan “Arşivlerin karşılıklı açılması” yahut “İşin tarihçilere bırakılması” gibisinden teklifler de sadece uzatmaları oynamaktan ibaret, çözüme hiçbir katkısı olmayacak bahanelerdir. Tehcir ile alâkalı tek ve birinci derecede kaynak olan bütün resmî evrakın Türk arşivlerinde bulunduğunu gözardı edip “Ermeniler de arşivlerini açsınlar” gibisinden çağrılar, meseleyi bilmeyenlerce edilmiş gereksiz lâflardır.

        Daha açık ifade edeyim mi?: Ermeni meselesinin halli artık maalesef imkânsızdır, zira iki tarafın arasına kan girmiştir ve kan izlerinin temizlenmesi çok ama çok zordur...

        Ve en önemlisi, “Bir memleketin çoğunluğu nasıl ise, azınlığı da aynıdır” kuralının devam etmesi, yani Türkler ile yine bu toprakların insanı olan Ermeniler arasında davranış ve huy bakımından pek bir fark bulunmaması ve neticede genetik inatlaşmanın bir türlü son bulmayacak olmasıdır!

        Diğer Yazılar