Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Etraf üç günden buyana melankoliye kapılmışcasına asık suratla dolaşan, ağlayan, arada bir haykıran ve ne yaptığını bilmez hâle gelmiş olanlarla dolu... Sanki bu dünyada değil, başka bir âlemde yaşıyor gibiler!

        Sebep mi? Çocuklarının üniversiteyi kazanamaması!

        Hani ismi bir ara ÖSS gibi birşey olan, sonra değiştirilip ÖYS yapılan yahut başka şekle sokulan ve şimdilerde LYS’ye çevrilen üniversiteye giriş sınavları var ya...

        İşte bu imtihanların sonuçları açıklanmış, üniversiteye girmeye hak kazananlarla giremeyecek olanlar belli olmuş, kazanamayan öğrencilerin aileleri karalar bağlamış halde ve memleket yasta!

        Kurslara onbinlerce lira harcayıp da çocuğu bir yere giremeyince “Paralara mı yanayım, senin beceriksizliğine mi?” diye söylenenleri mi ararsınız, uğradıkları hayal kırıklığı ile “Yemedik, içmedik, sana sarfettik. Ettiğimiz masraflar gözüne-dizine dursun!” beddualarını mı, “Bizim böyle evlâdımız yok, seni reddedeceğiz” gibisinden alelâcele gösterilen lüzumsuz tepkileri mi, yoksa bazı çocukların anne-babalarının elinden başkalarının araya girmesi sayesinde güç-belâ kurtarılmalarını mı...

        Dedim ya, sanki büyük bir âfet yaşandı, küçük kıyameti andıran birşeyler oldu, göklerden dert üstüne dert yağdı ve Türkiye yasa büründü!

        ‘BENİM OĞLUM PAŞA OLACAK!’

        Tâââ asırlar öncesinden gelen “Benim oğlum büyük adam olacak, paşa olacak, doktor olacak, mühendis olacak” zihniyeti öğrencinin yarış atı misâli senelerce koşturulduğu bir test ve sınav yarışı ile biraraya gelince netice böyle olur: Anne ve babalar başarısızlık ihtimalini hatırlarına hiç getirmeyip kendilerini çocuklarının mutlaka iyi bir okula gireceğine inandırdıkları ama çocuk yarışta geride kalıp kazanamadığı takdirde karalar bağlar, yıkılırlar.

        Peki, gençlerin üniversiteye girememesi, aileleri için dünyanın sonu mu olmalı?

        Ne alâkası var?

        Hemen herkesin üniversite bitirmesi zaten mümkün değildir ama mümkün olsa bile bu kadar diploma bolluğu topluma sadece zarar getirir, zira günlük hayatta önemli yeri olan ara meslekler kaybolup giderler!

        Unvan ve etiket merakının hırs ile birleşmesi üzerine gençlerin çoğunun artık burun kıvırdıkları “zanaat” kavramını kastediyorum...

        KALFALIK VE USTALIK BİTİYOR

        Dikkat ederseniz, “çıraklık” müessesesinin Türkiye’de tarihe karışmak üzere olduğunu farkedersiniz... 24 Şubat sonrasında sekiz yıl yapılan, sonra 12 seneye çıkartılan zorunlu eğitim yüzünden zanaat ortadan kalkmak üzeredir. Berberler, elektrikçiler, tesisatçılar, tamirciler yahut bu gibi mesleklerin mensupları gençlerin seneler süren zorunlu eğitime tâbi olmaları yüzünden çırak bulmakta zorlanmaktadır, “kalfalık” ve “ustalık” kavramları tarihe karışmak üzeredir. Meslek okullarında verilen teorik eğitim işyerlerindeki uygulamalar ile öğrenilenin kat be kat altında kaldığı için bir zamanlar zanaat cenneti olan Türkiye, bu alanda artık fukara düşmüştür!

        İşinin ehli olan becerikli bir ustanın geliri aslında devlet memurunun aylığından daha yüksektir, hattâ bazen birkaç katıdır ama âh o üniversite diploması hırsı ve etiket merakı yok mu!

        Günlük hayatta çok önemli yeri olan ve ustalık gerektiren mesleklere şimdilerde işte bu merak ve hırs yüzünden tenezzül edilmiyor...

        Netice ne mi olacak?

        Sınav yarışı böyle gittiği takdirde etrafımız daha da fazla üniversite mezunu ile çevrilecek ama bunların çoğu maalesef iş bulamayacak ve yakın bir gelecekte damlayan musluğumuzun tamiri yahut evdeki hasarlı kablolarımızın değiştirilmesi için tesisatçıdan ve elektrikçiden aylar sonrasına randevu alır hâle geleceğiz...

        Diğer Yazılar